“Endüstrilerin Geleceği Araştırması”nın dördüncü edisyonu, işletmelerin yeni nesil teknoloji alanlarına yönelik yatırım kararlarının her geçen gün daha fazla bir şekilde sürdürülebilirlik ve çevre, sosyal ve yönetişim (ESG) tarafından yönlendirildiğini gözler önüne seriyor. Araştırmanın kapsamına dahil olan şirketlerin dörtte üçü, gelişen teknolojilerin şirketlerin karbon emisyonlarını azaltmada kritik bir rol oynayabileceğine inanıyor ve yeni teknolojilerin çevresel etkilerini açıkça ifade eden tedarikçilere öncelik vereceklerini söylüyor.
Uluslararası danışmanlık şirketi EY (Ernst & Young) tarafından gerçekleştirilen “Endüstrilerin Geleceği Araştırması”nın dördüncü edisyonu paylaşıldı. 2022’nin Kasım ayında dünya genelinde 19 ülkeden bin 325 kuruluş arasında 5G algılarını inceleyen araştırma, işletmelerin yeni nesil teknoloji alanlarına yönelik yatırım kararlarının her geçen gün daha fazla bir şekilde sürdürülebilirlik ve çevresel, sosyal ve yönetişim (EGS) tarafından yönlendirildiğini gözler önüne seriyor.
Sürdürülebilirlik ve daha geniş çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hedeflerinin işletmelerin teknolojiyle ilişkisinin merkezinde yer aldığına dikkat çeken araştırmanın kapsamına dahil olan şirketlerin dörtte üçü, gelişen teknolojilerin şirketlerin karbon emisyonlarını azaltmada kritik bir rol oynayabileceğine inanıyor ve aynı oranda şirket, yeni teknolojilerin çevresel etkilerini açıkça ifade eden tedarikçilere öncelik vereceklerini söylüyor. Şirketler, ileriye dönük olarak, tedarikçilerinde arayacakları en temel özelliğin sürdürülebilirlik konusundaki yetenekleri ve bu alandaki referansları olduğunu söylerken, diğer kuruluşlarla döngüsel iş modellerini keşfetmek için ekosistemin getirdiklerinden faydalanmayı beklediklerini de ekliyor.
Sürdürülebilirliğin İtici Gücü: Gelişen Teknolojiler
Yeni ve gelişmekte olan teknolojileri sürdürülebilirliğin itici gücü olarak gören işletmelerin yüzde 54’ü gelişen teknolojilerin sürdürülebilirliği hızlandırmada hayati bir rol oynayabileceğine inanıyor. Yüzde 41’lik bir kesim bu teknolojilerin büyük ölçüde olumlu bir rol oynayabileceğine inanmakla beraber aynı zamanda bazı riskler taşıyabileceğini de belirtiyor. Ve işletmelerin yalnızca yüzde 4’ü potansiyel zararlı etkilerinin olumlu etkilerinden daha ağır basacağına inanıyor.
Asya merkezli şirketler, gelişen teknolojilerin hayati rolüne en çok değinirken (yüzde 62), Avrupalı şirketler ise olumlu etkilerinin bazı risklerle birlikte geldiğini vurguluyor (yüzde 49).
Endüstri sektörleri açısından bakıldığında, otomotiv (yüzde 62) ve teknoloji katılımcıları (yüzde 62) gelişen teknolojilerin hızlanmadaki hayati rolünü vurgulayanlar arasında öne çıkıyor.
Azalan Enerji Tüketimi En Kritik Nokta
Gelişen teknolojileri, uzun vadeli sürdürülebilirlik stratejilerine olumlu katkılar sunan bir katalizör olarak gören işletmeler için bu katkıların başında yüzde 46 ile enerji tüketiminin azaltılması geliyor. Sanal hizmetlere ve işgücü araçlarına geçiş yüzde 36 ile ikinci sırayı paylaşıyor. Bunun yanında sürdürülebilirlik ile ilgili iyileştirilmiş ölçüm (yüzde 39) ve planlama (yüzde 39) da belirgin bir şekilde öne çıkıyor.
Katılımcıların dörtte biri, gelişen teknolojilerin döngüsel iş modelleri ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş üzerindeki olumlu etkilerini vurgularken, yüzde 22’si bu teknolojilerin işgücü verimliliğini artırma potansiyelini belirtiyor.
Ancak algılanan faydaların sektörlere göre farklılık gösterdiği de dikkat çekiyor. Örneğin; otomotiv şirketlerinin yüzde 54’ü en önemli fayda olarak enerji tüketiminin azaltılmasını öne çıkarırken, sağlık hizmet sağlayıcıları arasında bu oran yüzde 38’e düşüyor. Atık azaltımı, imalat sektöründen katılımcıların yüzde 50’si tarafından öne çıkartılırken, bu oran kamu kuruluşları tarafında sadece yüzde 35’e denk geliyor.
En Önemli Husus EGS
Araştırmaya göre, gelişmekte olan teknolojilere yatırım yaparken en önemli husus olarak EGS (çevresel, sosyal ve yönetişim) öne çıkıyor. Tüm gelişen teknolojiler arasında, katılımcıların yüzde 35’i yatırım kararları alırken ESG’yi öncelikli değerlendirme olarak görüyor, yüzde 41’i ise ESG’yi önemli görüyor. 5G yatırımları, yüzde 47’lik bir oranla ESG ilkelerini içerme olasılığı en yüksek olan yatırım alanı olarak dikkat çekiyor. Bu aynı zamanda, daha fazla fayda anlamına da geliyor: Halihazırda 5G’ye yatırım yapan işletmelerin yüzde 55’i gelişmiş sürdürülebilirlik planlamasının bir fayda olduğunu belirtirken, yüzde 39’u genel olarak gelişen teknolojiler için benzer ifadeler kullanılıyor. İşletmelerin bu inancını destekleyen araştırma verilerine göre, katılımcıların yüzde 76’sı, gelişen teknolojilerin, organizasyonlarının karbon salımını azaltmada kritik rol üstlenebileceğine inanıyor.
Araştırmaya göre; AR (artırılmış gerçeklik), blockchain ve kuantum hesaplama yatırım planlarının ESG’yi ana hususlar olarak içerme olasılığı daha düşük kalıyor.
EGS’yi teknolojiye yatırımda önemli gören yüzde 76’lık dilimin içindeki 73 işletme Türkiye’den.
Araştırma ayrıca, gelişmekte olan sekiz yeni nesil teknoloji alanı (robotik ve otomasyon, analitik ve yapay zeka (AI), uç bilişim (edge computing), IoT, 5G, artırılmış ya da sanal gerçeklik, blokzinciri ve kuantum bilgi işlem) için yatırım seviyelerinin arttığını da ortaya koyuyor. Buna göre, 5G ve uç bilişim teknolojileri önceki yıla kıyasla yüzde 4 artışla en fazla yükselişi gösterdi.
İşletmelerin yüzde 57’si önümüzdeki bir ila üç yıl içinde 5G’ye yatırım yapmayı planlarken, yalnızca yüzde 7’si teknolojinin kendi kuruluşlarıyla alakasız olduğuna inanıyor. Önceki yıl bu oran yüzde 12’ydi.
Bölgesel düzeyde bakıldığında, bugün Amerika’daki işletmelerin 5G yatırımlarında öncü konumda olduğu ve önceki yıla göre yüzde 15 oranında bir artış ile yüzde 35’inin halihazırda bu alana yatırım yapmakta olduğu görülüyor. Avrupa ve Asya’daki mevcut ve planlanan yatırım düzeyleri ise yıllık olarak istikrarlı görünüm arz ederken, Asya’daki katılımcıların yatırımların ertelenebileceğini gösteren bulgular da söz konusu.
İşletmelerin 5G ve IoT stratejilerinin bu yıl daha çok büyüme odaklı olması dikkat çekiyor. Araştırmaya katılanların yüzde 30’u, “mevcut iş modellerini elden geçirmenin” IoT harcamalarının önemli bir itici gücü olduğunu belirtiyor. Bu oran, önceki yıl yüzde 25 olmuştu.
Büyüme Anlayışı Kurumsal 5G ve IoT Gündemine Geri Dönüyor
Şirketlerin 5G ve IoT stratejileri giderek daha fazla büyümeye odaklanıyor. Organizasyonel öncelikler arasında IoT’un gelir artışına katkısı artık sunduğu operasyonel verimlilik avantajlarıyla aynı seviyede. Sanal gerçeklik (VR), artırılmış gerçeklik (AR) ve uzaktan çalışma gibi 5G-IoT kullanım örnekleri artık uygulamalar için odak alanları olarak, altyapı da dahil olmak üzere pek çok başlığın önüne geçiyor. Bu bulgular, işletmelerin küresel sağlık krizinin ardından iş esnekliği ve sürekliliği sağlayan 5G ve IoT kullanım örneklerini öne çıkarmaya daha istekli olduğu önceki yılla tezat oluşturuyor. Buna ek olarak, bu daha iddialı hedeflere, 5G yatırımının mevcut seviyelerinde yıllık bazda yüzde üç puanlık bir artış da eşlik ediyor; Amerika bölgesindeki işletmeler son 12 ayda harcama artışına öncülük ediyor.
5G’nin başarılı bir şekilde etkinleştirilmesi, işletmelerin onu nasıl satın alacakları ve kimden satın alacakları konusunda yeni seçimler yapmasını gerektiriyor; bu da belirsizlikler yaratıyor. Sunulan geniş yelpazedeki 5G satın alma modelleri, yeni satın alma seçenekleri ve hizmet avantajları getirse de yatırım getirisi (ROI) endişelerinin arttığı bir dönemde dağıtım senaryoları ve zamanlamalarına ilişkin belirsizlik, artık 5G’nin şirket içi zorlukları arasında ikinci sırada yer alıyor.
Önceki yıllara paralel olarak, bilgi boşlukları da sorun yaratmaya devam ediyor. İşletmeler, 5G’nin diğer gelişen teknolojilerle ilişkisini keşfetmeye istekliyken, çoğu kişi ideal olanı yani teknolojik ilişkileri anlamadığını düşünüyor. 5G’nin diğer teknolojilerle ilişkisinin yeterince anlaşılmaması, kuruluşların bu yıl karşılaştığı iç zorluklar listesinin başında gelirken, 10 kişiden dördü bu ilişkileri daha fazla keşfetmeyi birinci öncelik olarak belirtiyor.
Kuruluşların 5G ve nesnelerin internetine olan ilgisi, iş ortamını bozan dış faktörlerden etkileniyor. En büyük katalizör tedarik zincirinin bozulması. Kuruluşların yüzde 82’si bu faktörün ilgiyi azalttığını söylüyor. EGS sorunları ikinci sırada (yüzde 76) yer alırken, bunu artan enerji maliyetleri (yüzde 69) takip ediyor. Kuruluşların yarısından fazlası (yüzde 56) sağlık krizinin etkisinden bahsetmeye devam ediyor.
Türkiye’de En Fazla Yatırım Robotik ve Otomasyona
Türkiye’den 73 firmanın teknoloji alanındaki üst düzey yöneticilerinin dahil olduğu “EY Endüstrilerin Geleceği” araştırmasının Türkiye’ye dair bulguları “Türkiye’de Endüstrilerin Geleceği” başlığı ile ayrıca raporlaştırıldı. Türkiye’de ve dünyada en fazla yatırım alan yeni nesil teknoloji alanının “robotik ve otomasyon” olduğunu gösteren rapora göre, küresel çapta bu alana yatırım yaptığını belirten katılımcıların oranı yüzde 65’ken, bu oran Türkiye’de yüzde 85’e ulaşıyor. Robotik ve otomasyonu sırasıyla yapay zeka, uç bilişim ve IoT (nesnelerin interneti) teknolojileri izliyor.
Türkiye’de 5G’nin diğer teknolojilerle olan ilişkisini keşfetmenin, 5G ajandalarının önceliklerinden biri olduğunu söyleyen katılımcıların oranı yüzde 45 olurken, uç bilişim kullanım alanlarını ve kavramlarını daha iyi anlaması gerektiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 81 oldu.
EY araştırması, Türkiye’de işletmelerin 5G ve IoT teknolojilerine yönelik ilgisinin, iş dünyasındaki bazı dış faktörlerden ne ölçüde etkilendiğini de gösteriyor. Buna göre, dünya genelinde ve Türkiye’de en büyük endişe uyandıran dış etkinin “küresel tedarik zincirindeki bozulmalar” olduğu dikkat çekiyor. Ayrıca, Türkiye’de “yükselen enerji maliyetleri”, küresel verilere kıyasla daha yüksek seviyede endişe uyandıran bir dış etki olarak öne çıkıyor.
Araştırmaya Türkiye’den katılan şirket temsilcilerinin çoğu; 5G, IoT ve yapay zeka gibi yeni nesil teknolojilerin, uzun vadeli sürdürülebilirlik stratejilerine katkı sağladığını belirtiyor. Küreselde olduğu gibi Türkiye’de de “enerji tüketiminin azaltılması” konusu öne çıkıyor.
Araştırma, Türkiye’de yeni nesil teknoloji kullanım alanı yaratma konusunda en yüksek güvenin telekomünikasyon ve mobil operatörlere duyulduğunu gösterirken; dünyada ise en fazla güven duyulan tedarikçilerin “IT servisleri ve sistem entegratörleri” olduğu görülüyor.