Kültürel Yozlaşma ve Türkiye: Toplumsal Değerler Üzerine Bir Değerlendirme

Kültürel bir yozlaşma yaşadığımız şu günlerde, geleceğe dair umutlarını kaybetmiş gençlerin hüzünlü bakışlarıyla karşılaşıyorum sokaklarda. Biliyoruz ki sistemin eleştirisini yapmak çok da kolay değil. Malum, belirli güçlerin politik çıkarlarının zedelenmesi mevzubahis dahi edilemez. Ancak biraz da şu tarafından bakmanızı istiyorum: Kültürel olarak en kucaklayıcı ve kapsayıcı kültürlerden biri Türk kültürüydü. Biz ne oldu da aile kavramımızı, komşuluk değerlerini, yardımlaşmayı, hayvan sevgisini, doğayı korumayı unutur olduk? Birilerinin bugünkü cepleri dolarken, geleceğin değerleri yozlaşıyor.

Bir sokak röportajında Dr. Zeliha Burtek’in sosyal çürümeyi anlatmasıyla beraber birçok kişi bu kavramı belki de ilk kez duydu. Dr. Zeliha Burtek’in ifadeleriyle: “Sosyal çürüme, etik denen şeyin yok olmasıdır. Etik, yaşam felsefesi demek; Türkiye’de yaşam felsefesi kalmadı. Türk edebiyatını, Türk sinemasını, Türk tiyatrosunu düşünün; bu edebiyatta, bu tiyatroda, bu sanatta hiçbir şekilde yazında ve düşünde hiçbir zaman için göçmen kültürü, mülteci kültürü ya da mafya, kara para aklama gibi kavramlar olmazdı. Ama şu anda biz yavaş yavaş kültürel anlamda ortaya çıkacak yapıtlarda bu kavramlarla karşılaşmaya başlayacağız.” Aslında sosyal çürümenin çok güzel bir ifadesiydi bu anlatım.

Sosyal çürüme, bir diğer ifadesiyle sosyal bozulma; bir toplumun sosyal yaşamındaki değişikliklerle beraber işlevsizleşmesi, bir anlamda toplumun sosyal ve kültürel açıdan yozlaşması ve modernizmin de etkileriyle beraber geçirdiği dönüşümü ifade ettiğini söyleyebilirim.

Burada etken birçok faktör bulunmaktadır. Alt kültürler, yabancılaşma sevdası, farklı etnik kültürlerin topluma dahil olması, modernizm bunlardan birkaçıdır. Özellikle medyanın bu konuda çok baskın bir rolü vardır. Aktarılan her şey izleyicinin gerçekliğinde yer ediniyor. Örneğin cinsellik, sık partner değişimi, aldatma, dolandırıcılık, şiddet, kötü adam-mafya tiplemeleri gibi olumsuz örneklerin dizi ve filmlerde sıklıkla yer alması, çocukların bilinçaltında beğenilen, takdir gören bireylerin ekrandakiler gibi olduğu algısını yerleştiriyor.

Aile yapıları bozuluyor çünkü aldatma, sık partner değişimi gibi kavramlar sıklıkla dizilerde işleniyor ve bu da izleyenlerin bilinçaltında normalleşiyor. Eğer siz içerik tercihlerinize doğru karar verebilir, bilinçli içerik elemesi yapabilirseniz, kendi ailenizi koruyabilirsiniz. Herkes bu duyarlılıkta olamayacaktır tabii ki ancak değişim domino gibidir. Bir taş devrildiğinde çevresindeki tüm sistemi etkileyebilir. Değişimi ilk olarak kendinizde başlatın, çevrenizi değiştirmeye başladığınızı göreceksiniz. Bu sadece izleme alışkanlıkları için değil, tüm sosyal hayatınızdaki davranışlarınız için geçerlidir.

Sosyal çürümeyi tersine çevirmek veya durdurabilmek yine bizlerin elinde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir