“Eserlerim Yaşamın Gerçekliklerinin Birer Fragmanı”

Her bir imgenin kendisi için somut olaylara ulaşan bir soyutluk olduğunu ifade eden sanatçı Figen Batı, hayatın duygusal yoğunluğunu resimleri aracılığı ile nesneleştirdiğini ve her bir eserin aslında küçük birer hayat fragmanı olduğunu söyledi.

“Evren, zaman, ben” üçgeninde yarattığı eserleri ile hem bugünün hem de geleceğin yaşamını ve insaniliğini boyayan sanatçı Figen Batı ile sanat, sanatın kendisi ve toplum için yansımaları ile yeni çalışmalarını konuştuk.

Yeni sergisi için yoğun bir çalışma içinde olduğunu kaydeden Batı, sanatın kendisi için bir evrensellik aracı olduğunu belirtti ve sanatın iyileştirici, onarıcı, duygusal ve toplumsal yönüne vurgu yaptı.

Öncelikle sanatın sizdeki yansımasını öğrenebilir miyiz? Ayrıca Figen Batı, eserleriniz içinde ne kadar var, sanatınız size dair neler fısıldıyor?

Sanat, benim için çok önemli bir yerde durdu, hayatımın bir parçası. Eğitim çalışmalarım her daim sanat hayatımın içinde yer aldı. Resimlerimde soyutlamacı bir resim dilinin olanakları içinde sınırlı-sınırsız biçimlendirilmiş olanla, biçimlendirilmiş olmayanı metaforik bir ifade içinde ele aldım; yaratımların nesnel kendiliği, kurduğum dünyanın oluşturucu bileşenleri olarak değerlendirilebilir. Düş gücü sorununa Husserl’in fenomenolojik bakış açılarıyla yaklaşırsak, “öz”ü gören bilinç kavramının ışığında varlığa karışmanın büyüsel anlamları imlediğini görmek mümkün. Bu sonuç, gerçeğin algısına yönelik bir görüyle her zaman özdeşleşmenin kapısını aralıyor; varoluşun derin alanına uzanıyor. Resimlerimde iç gerçeklikle dış gerçekliğin soyutlama mantığı içinde bir arada yürüdüğünü söyleyebilirim. Sartre, “İmgeler yaratmak, gerçekliği bir mesafeye koymaktır” der. Bu sav; düş ürünü olanın, varlığın dışına çıkma etkinliği içinde ve onun estetik deneyiminde gerçekliğin kendi içinde dönüşmesiyle tuvalime yansıyor.

Yüzleşme ve bir karşılaşma olarak ortaya çıkan yapıtlarım; diyalektik bir yaklaşımla bilinçle, bilinçaltının ve bilinçdışının birbiriyle kurduğu ussal, duyusal, duygusal bir bağın “zamansız” akışları. Zaman ve varlık arasındaki diyalektik ilişkide, varoluşun benliğe yüklediği korkular, mutluluklar, düş kırıklıkları, bunaltılar ve iç çatışmaların arasında kendi varlığına sıkışmışlığın geçmiş ve geleceği içinde taşınması sonucu imgelerle zamanın nesneleşmesidir. Bazen kırılgan anlatımları da içinde barındırıyorlar. Sürekli şimdiki zamanın içinde tutmuş olsam da tüm zamanlar birbiri içinde devinerek ayrıksı imgelere dönüşüyorlar. Resim; somut olgularla, olaylarla, duygularla karşı karşıya getirir. Düzensizlikler içinde kendi ritmimi yakalamaya çalışıp, öyle olmasa bile ona yaklaşan enerji, yüksek bir performansla hızla değişen, dönüşen, başkalaşan bir resim pratiğidir. Dış dünyanın kaotik süreçlerinden dolayı kendi içimize çekilip, adeta ana rahmine geri dönüp, böylece yaşamın travmatik olumsuzluğunu aşmaya çabalarız. Her imge benim için gerçek olayların somut tasarımlarıdır. Değişik formlarda ortaya çıkarlar. Yaşamla ilintili olan her olgu birbirine dolanarak estetik idealimin kavrayışına varıyor. Her biri anlık varoluşun içe doğma halidir. Nesnel bir düzlemde geleceğe ve evrensele ulaşma kaygısını içeriyorlar. Enerjinin, zamanın ve boşluğun tuvalde oluşturduğu harmonik bütünlük, objeleri yüzeye çıkararak imge gücünün sınırlarını zorluyor. Görünür nesneler renk formları içinde yansıyarak, kendini ele vermeyen tasarımlar içinde akışlarla parçalanarak, dağılıp silinerek zamanı sorgulayan bir anlatımı oluştururlar. Arka planlardaki açık-koyu değerlerin kontrastlarıyla espası güçlendirici etkileri resmime idealist ve öznel bir yorum kazandırıyor. Karşıtlıkların tuvaldeki dağılımları renk nüanslarıyla, ışık lekeleriyle, rengin kimi yerde saydamlaşması kimi yerde patlamasıyla estetik düşüncenin ifadesine katkı sağlıyor. İmgenin canlandığı yerde sınırlar birbiri içinde renk lekeleriyle bütünsellik yaratıyor, giderek biçimlerin aktığı bir kaosa evriliyorlar.

Akılla düş gücü arasında kendini onaylayan, yadsıyan, bir dışavurumun estetiğiyle kendini belli eden duygusal pratiği, kurgusal yoğunluğu, aykırılığı kendi uzamının dışına taşmasına ve motifsel ayrıntılarıyla saydam bir gerçekliğe bağlanıyor. Bu bağlamda; bilinçaltının parlamasıyla oluşan, hangi boyut ve düzlemde olduğu anlaşılmayan, başlangıcı olmayan bir sonsuzluk içinde özgün plastik dille yaratılan kendi hakikatini oluşturuyor.

Dünyanın ve hayatın yaşadığı hızlı değişim, kişinin kendisine yabancılaşması, evrensel kaygılar, modern yaşamın dezerformasyonları, kaos gibi unsurlar sizin tuvaliniz üzerinden nasıl kendini görünür kılıyor?

Gerçeklik kavramının göreceli yapısı, onu ele alış biçimiyle şekilden şekle dönüşebilir, acı veren gerçekler giderek huzura giden yolun bir merhalesi olarak kalır. Dingin, sakin bir görünüm taşıyan oluşum, içinde bin bir türlü kasırga ve heyecanın tohumlarını saklar. Her an her şey değişebilir. Yaşamın gerçeği budur işte; umutlar umutsuzluklarla titreşime uğrar, demir ateşle erir, suyla sertleşir ve bükülmez bir madene dönüşebilir. Korkular, karşısında yenilmez kahramanlar üretir. Nefret, en büyük sevgileri doğurabilir. Diyalektik düzen yaşanan karabasanlardan, umutsuzluk veren kaoslardan beslenir. Böylesi bir karmaşıklığı içinde taşımak, yaşamın gerçekliğini iliklerine kadar hissetmektir. Çözümler aramak, problemlere ağıt yakmak her insan gibi sanatçının da ana uğraş alanıdır. Gelgitler üzerine kurulmuş elektrik santrali gibi büyük enerjiler üretir yaşama dair. Bu enerjiyle kendini gölge gibi takip eden yapıtlar çıkar ortaya. Gerçekliğin bu göreceli yanını sorgularken, evrensel kaygılara kapanmadan, yaşamın getirdiği her probleme kendi penceremden bakışlar, çözümler sunuyorum. Yaşamı kavrayan, onu karşısına alan değil, kucaklayan bir anlayışı simgeleyen resimsel biçimler haline dönüştürüyorum.

Çağdaş malzemelerin getirdiği yeni anlatım olanaklarını da deneyerek bir dönem, camın derinlik kavramına kattığı ifade biçiminden yararlanarak cam heykeller ürettim. Camın billur tabakalarında oluşan ışık ve gölgelerin insanın derinliklerindeki buluşmasını heyecanla izledim.

Yaşamın birebir kesitlerini oluşturan yapıtlarım üzerinden yaşama hoşgörü ve özgüvenle bakmaya çalışıyorum. Yaşama ait huzur ve huzursuzlukları, sınırlanmışlığı ve özgürlükleri, korku ve başkaldırıları fragmanlar halinde izleyiciyle paylaşıyorum.

Resmi diğer sanat dallarından nasıl ayırıyorsunuz?

Resim diğer sanat dallarına göre oldukça bireysel. Yani sanatçı kendini kendi eliyle anlatıyor. Direkt ve kesin bir dışa vurum. Aslında çok da romantik bir bakış açısı.

Siz yurt dışında da birçok sergiye eserlerinizle katkıda bulundunuz. Hiç yurt dışına yerleşmeyi düşünmediniz mi?

Aslında zaman zaman yurt dışında olsaydım neler olurdu, diye kurgularken buluyorum kendimi. Ancak kendi olanaklarım buna imkan vermedi. Sevdiklerim, bağlarım bunu yapmama engel oldu. Fakat bundan sonra ne olur bilemiyorum.

Sanat sizin için aynı zamanda bir sosyal sorumluluk aracı. Sanatın toplum ve insanlar yararına şekillenişini nasıl aktarırsınız?

Evet, bu sosyal paylaşımı çok önemsiyorum. İnsan olmanın önemi büyük. O yüzden birbirimize karşı duyarlı olmalıyız. Ve bu amaçla bir araya gelebilmeliyiz. Sanat iyileştirici, onarıcı ve duygusaldır. Toplumların üzerinde çok önemli bir etkisi bulunuyor.

Peki, sanat için salt aktivist diyebilmek mümkün mü?

Genel kanı sanatın toplum ve bireyler için bir şeyler yapması gerektiği yönünde. Siz buna ne kadar katılıyorsunuz? Sanat bu misyonu taşımak zorunda mı? Bu çok geniş ele alabileceğimiz bir konu. Bugün benim ele aldığım, önemsediğim ve sanatımda değerli olan, daha sonra bir topluma tohum gibi bir etki yaratabilir. Sanatçının sanat yaratımı noktasında toplumun onu nasıl algılayacağı çok önemli. Sadece sanat için sanat yapmayı seçebilir bir sanatçı ve öyle eserler üretebilir. Ama zaman içinde sanatçının dışında kendiliğinden gelişecek bir algıyı ya da toplumsal yansımasını kestiremeyebiliriz.

2020 yılında yedinci kişisel serginiz Transformasyon’u Sevil Dolmacı Art Gallery’de sanatseverle buluşturdunuz. Yakın zamanda yeni bir sergi ile karşılaşacak mıyız?

Evet. Bu yeni sergi için yoğun bir çalışma içerisindeyim. Heyecanlıyım ve bir o kadar da istekle çalışıyorum.

 Son olarak hem üreten hem de işin akademik tarafında çalışmış biri olarak sanat ve resme hevesli, bu alanda üretmek isteyenlere ve sanatın değiştirici gücüne inananlara tavsiyeleriniz neler olur?

İlk olarak, vazgeçmemelerini söyleyebilirim. Umutla, kendimi daha iyi nasıl ifade edebilirim, demeleri gerekiyor. Çalışmayı ve güncel çağın malzeme ve tekniklerini kendi sanatlarıyla yorumlayabilmelerinin çok önemli olduğunu unutmamalarını tavsiye ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir