Turizmdeki büyük yeni soru “Burada Ne Yemeliyim?”

Gastronominin seyahat deneyimi içinde kapladığı yer her geçen gün büyüyor. TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’nin 2021 yılında elde ettiği turizm gelirlerinin yüzde 22’sini yeme-içme sektörü oluşturdu ve bu oran diğer tüm kategorilerin üzerinde. Araştırmalar, “gittiğim yerde ne görebilirim” sorusu kadar “ne yiyebilirim” sorusunun da önem kazanacağını ortaya koyuyor. Dolayısıyla ülkemizin mutfağını etkili bir şekilde tanıtmak ve zenginleştirmek çok daha fazla önem kazanıyor.

Türkiye’yi ziyaret etmeyi düşünen fakat Türkiye ile ilgili çok az bilgiye sahip bir kişi olduğunuzu varsayalım. Başkalarının seyahat deneyimlerinden ve önerilerinden yararlanmak için YouTube’da bir arama yaptınız. Karşınıza çıkacak videoların ön izlemelerinin yarıya yakını Ayasofya, Kapadokya veya Antalya’nın plajları gibi bilindik görüntüler olacaktır. Videoların geriye kalan yarısıyla ilgili ise başka bir şey dikkatinizi çekecek: Görüntülerin neredeyse tamamının yemeklerden oluşması.

Gastronominin seyahat deneyiminde ne kadar önemli bir yer kapladığını ortaya koymak için bu örnek yeterli değilse bazı verilere bakalım: Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’nin 2021 yılında elde ettiği turizm gelirinin 5,4 milyar doları, başka bir deyişle yüzde 22’si, yeme-içme harcamalarından oluştu. Bu oran, diğer tüm harcama kategorilerinin üzerinde. Dünya geneline baktığımızda ise gastronomi, kültürel ve doğal güzelliklerin ardından turistlerin gidecekleri yeri belirleyen en önemli üçüncü unsur olarak sıralanıyor (Gastronomi Turizmi Dünya Raporu, Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü).

Dünya Turizm Örgütü, gastronomi turizmini yemeğin ve yemekle ilişkili deneyimlerin öne çıktığı, özel bir turistik aktivite tipi olarak tanımlıyor. Bununla birlikte yemeklerin, özel olarak yemek odaklı bir aktivite arayışında olmasak dahi seyahat deneyimimizin bir parçası olduğunu düşünebiliriz. Turistlerin çoğu geçmişte de günde üç öğün yemek yiyordu, bundan sonra da günde üç öğün yemek yiyecek. O halde, gastronomiyi turizm açısından önümüzdeki dönemde daha önemli kılacak sebepler neler olabilir?

GENÇLER YENİ LEZZETLERE DAHA AÇIK

Dünya Yemek Seyahati Birliği’nin (World Food Travel Association) yürüttüğü araştırmanın (2020 State of the Food Travel Industry Report) sonuçlarına göre, ziyaretçilerin gidecekleri yerlerin mutfağıyla ilgili artık daha çok bilgiye erişiminin olması bu sebeplerin başında geliyor. Sosyal medya yeni yeme-içme deneyimlerini keşfetmeyi teşvik ediyor ve özellikle genç kuşaklar bu keşif olanaklarına büyük ilgi duyuyor. Bunun bir yansımasını, yemek ve seyahat odaklı programların giderek popülerlik kazandığı geleneksel medyada da görebiliyoruz. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, “gittiğim yerde neler yiyebilirim” sorusu da “gittiğim yerde neler görebilirim” sorusu kadar önemli hale geliyor.

Hal böyle olunca, Türkiye’nin tüm bölgelerinin mutfaklarını daha etkili bir şekilde tanıtma yarışı içinde olması şaşırtıcı değil. Hemen her ilimiz, gastronomi turları, çalıştaylar ve yeme-içme odaklı farklı etkinliklere giderek artan bir sıklıkta ev sahipliği yapıyor.

 ÇEŞİTLİLİĞİ ARTIRMAK

Ülkemizin mutfak zenginliği açısından sahip olduğu şans tartışılmaz. Özellikle güney ve güneydoğu illerimiz, bu anlamda Türkiye’nin uluslararası alanda parlayan yıldızı haline gelmiş durumda. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de yaşayanların da tanıdık lezzetleri yerinde tecrübe etmeye olan ilgisi artıyor ve bu da iç turizme hareketlilik kazandırıyor.

Mutfaklarımızın geleneğini dünyaya tanıtırken, dar bir alana hapsolmamak da gerekiyor. Bitki bazlı beslenmenin kendine daha çok alan açtığı bir dünyada, gezginlerin aklında kebaplardan daha fazlasını uyandırabilmek önem taşıyor. Benzer şekilde, deniz ürünleri dediğimizde dünyada akla ilk gelen Akdeniz mutfakları arasında sayılabilmeliyiz. Çeşitliliği artırmanın ve tanıtmanın yolu ise elbette, kendi mutfağımızı yeniden keşfetmekten geçiyor.

 TURİZM SEKTÖRÜNÜN KATKISI

Turizmin paydaşları olarak hepimiz bu gastronomik keşif yolculuğunun birer parçasıyız ve gastronomi turizminin gelişmesi için yapabileceğimiz katkılar bulunuyor.

Bundan 20 yıl önce otel içi restoranların menülerine baktığınızda, ağırlıklı olarak dünyanın her yerinden insanlara tanıdık gelecek lezzetlere odaklandıklarını görürdünüz. Keşif ve deneysellik, misafirlerin “yiyebilecekleri bir şey bulabilmesi” önceliğinin gölgesinde kalıyordu. Günümüzde ise Giresun’da, Van’da veya Konya’daki bir otelin menüsünde daha önce adını dahi duymadığınız yerel tatlar bulabiliyorsunuz. Tüm turistik işletmeler, unutulmaya yüz tutmuş tarifleri tekrar ortaya çıkarma ve bunlardan ilham alarak yenilerini geliştirme yarışı içerisinde.

Gastronomi, işletmelerin yalnızca günlük operasyonları açısından değil, aynı zamanda markalaşmaları açısından da merkezi bir rol oynuyor. Ana faaliyet kolu yeme-içme olmayan markalar da tanıtım kampanyalarında gastronomiye farklı coğrafyaları birbirine bağlayan konseptler üzerinden ve daha yoğun bir biçimde yer veriyor.

Dünya Yemek Seyahati Birliği’nin araştırmasında öne çıkan bulgulardan biri de yiyecek-içecek sağlayıcıların sürdürülebilirliğe verdiği önemdeki artışın gastronomi odaklı seyahatlere ilgiyi destekliyor olması. Turistik işletmeler, yerel ve sürdürülebilir tedarik pratikleriyle, gıda atıklarını azaltarak ve tüm bu çalışmaları kamuoyuyla etkili bir şekilde paylaşarak, bu ilgi artışına katkıda bulunabilirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir