Pudra gibi incecik kumlarıyla bomboş kumsallar, Hindistan cevizi ağaçları arasına kurulmuş hamaklar, dalgaların okşadığı yusyuvarlak kayalar, yeşile çalan denizde iki küçük kayık ve dingin akan bir zaman… İnanın, Langkawi’de çok daha fazlası var.
Cennete uzanan bir yolculuğun başındayım. Malezya’nın ışıltılı şehri Kuala Lumpur’dan bindiğimiz küçük bir uçak, bizi bir zamanlar korsanların demir attığı turkuaz sahillere, yağmur ormanlarına, mercan denizlerine, gökyüzünde kartalların cirit attığı gözlerden uzak bir adaya götürüyor… Yaklaşık 40 dakika sonra, tropikal cennet ada Langkawi’deyiz. Burası yağmur ormanlarıyla kaplı bir ada. Daha doğrusu ada içinde ada.
Malezya yarımadasının kuzeybatı ucunda uzanan Langkawi, 99 tropikal adanın en büyüğü. Andaman Denizi üzerine bir mücevher gibi saçılmış adalar topluluğundan en gösterişli olanı. Otele doğru giden yolda değil de tropikal bir rüyanın içindeyim adeta. Nasıl desem, o fotoğraflarda gördüğümüz balayı adaları meğer gerçekmiş! Pudra gibi incecik kumlarıyla bomboş kumsallar, Hindistan cevizi ağaçları arasına kurulmuş hamaklar, dalgaların okşadığı yusyuvarlak kayalar, yeşile çalan denizde iki küçük kayık ve dingin akan bir zaman… İnanın, Langkawi’de çok daha fazlası var.
Yol boyu küçük köylerden geçiyoruz, okul çocukları neşeyle oynaşıyor, kadınlar ağaç evlerinin verandasında oturmuş, kocalarının işten dönmesini bekliyor. Yemyeşil pirinç tarlalarında hasır şapkalı işçiler, bereketin sembolü gibi çalışıyorlar. Doğayla bütünleşmiş ada halkının yüzde 90’ını Malaylar oluşturuyormuş. Diğer etnik gruplar ise Çinliler, Taylandlılar ve Hintliler. Bu adada yaşamaktan çok mutlu oldukları belli olan halkın en önemli ortak özelliği, son derece güler yüzlü ve sakin olmaları.
Langkawi Adası, 10 milyon yaşındaki yağmur ormanlarıyla kaplı. Hayır, yanlış söylemiyorum, buradaki bitki örtüsü tam 10 milyon yıldır hiç değişmemiş. Hâlâ aynı titizlikle korunuyor. Bu egzotik flora ve nadide yaban hayatı, adanın beş yıldızlı tatil köyleriyle tamamen bütünleşmiş durumda. Bütün bu lüks otellerin yapımında dahi, neredeyse hiç ağaç kesilmemiş. 10 milyon yaşındaki bir ormanın ortasında, ağaç evimin verandasına oturmuş, dünyanın güzelliklerini hayranlıkla seyrediyorum. Aniden bastıran muson yağmurunun etrafa yaydığı kokular beni adeta sarhoş ediyor. Yağmur sonrası etraf daha da büyülü bir hale dönüşüyor. Kocaman ağaçların yapraklarında, yağmur damlalarının gümüşi pırıltısı… Odamın içinde ise renkli ışık oyunları. Yatağımın üstündeki cam kubbe ise geceleri yıldızları seyretmek için beni bekliyor.
Kırmızı kanatlı, kırmızı gagalı bir tukan kuşu konuyor karşıdaki ağacın dalına. Sanki cennetten bir haber getirmiş! Zaman duruyor. Ben yağmur damlası gibi, yeşil bir yaprak gibi, kırmızı gagalı bir kuş gibi doğanın bir parçası oluyorum. Bir sincap geçiyor kapımın önünden. Bir an dönüp bana gülümsediğine yemin edebilirim.
Egzotik Adanın Nimetleri
Bu cennet ada gezip görmekle bitecek gibi bir yer değil. Yapılacak o kadar çok şey var ki, tüm gün plajda tembel tembel uzanmaya inanın vakit bulamazsınız. Mesela motosiklet kiralayıp kauçuk ormanlarının içindeki küçük köyleri gezebilirsiniz. Hiç çekinmeden çalın bir ağaç evin kapısını; sizi çaylar, muz kızartmaları, karidesli böreklerle ağırlayacaklardır. İsterseniz adadaki tapınakları gezin sırayla. Çinilerle bezeli küçük bir cami, renkli heykelleriyle güler yüzlü bir Hint tapınağı, kırmızılarla süslü, minicik bir Çin tapınağı… Tütsüler yakın, mumlar dikin, adaklar adayın. Bu mütevazı tapınaklarda eminim Tanrı bütün duaları kabul ediyordur! Ya da bir tam gününüzü bakıma, arınmaya, güzelleşmeye ayırın. Cennet bile buradaki lüks otellerin SPA’larından güzel olmayabilir! Dev yapraklı bir ağacın altında çiçeklerle dolu bir küvete giriyorsunuz. İsterseniz sevgilinizle birlikte. Kuş cıvıltıları ve yaprak hışırtıları birbirine karışıyor. Ve o sırada tüm vücudunuza aromatik yağlarla masaj yapılıyor. Arınıyorsunuz, tüm gürültüler, tüm karmaşa çok uzaklarda kalıyor. Hatta eriyorsunuz, yok oluyorsunuz ve bu yağmur ormanlarında yeniden doğuyorsunuz.
Kızıl Kartallar ve Takla Atan Yunuslar
Dünyanın en yükseğe çıkan ve en uzun teleferiğine binmeden, yağmur ormanlarını, şelaleleri, adaları gökyüzünden seyretmeden dönmek olmaz. Uzanmışız şezlonga, uzman bir Çinliye ayak masajı yaptırıyoruz. Karşımızda Tayland kıyıları ve sonsuz gökyüzü… Bırakın kendinizi akan zamanın içine, burası keyiflerin ve güzelliklerin ülkesi. Ya da atlayın küçük bir tekneye ve Tuba Adaları’nda kartalları beslemeye gidin. Zaten Langkawi, “kızıl kartallar adası” anlamına geliyor. Denize minik yiyecekler atıyorsunuz ve tepenizde dolaşan onlarca kartal, denize pike yapıyor ve aynı hızla gökyüzüne doğru kanat çırpıyor. Siz de hayranlıkla onları seyrediyorsunuz.
“Issız bir adaya düşseniz yanınıza ne alırsınız adası” var ya, işte o adaların hepsi Andaman Denizi’nde, siz de tekneyle bir bir yanlarından geçiyorsunuz. Daha büyük olanlarında balıkçı köyleri var. Kartalları beslemekten dönerken, yunuslar çıkıyor karşınıza, takla atıyorlar, oynuyorlar, adeta ağız dolusu gülüyorlar.
Denizkızı mı Olsam Yoksa!
Asıl sürpriz ise feribotla bir saat uzaklıktaki Hayal Adası’nda bekliyor. Zaten Langkawi’deki Andaman Denizi, tam 8 bin yaşındaki mercan kayalıklarıyla kaplı, muhteşem bir sualtı faunasına sahip. Hayal Adası’nda, denizin üstüne müthiş bir dalış merkezi kurulmuş. Takıyorsunuz şnorkeli gözünüze ve giriyorsunuz Discovery Channel’ın su altı belgesellerinin tam içine. İsteyenler tüplü dalış da yapıyor elbette. Yeşil çizgili sarı balıklar, kırmızı kanatlı mavi melek balıkları, kocaman gözlü gümüşler, mor mürekkep balıkları, denizyıldızları, kestaneler, mercanlar, yengeçler arasında saatlerce yüzüyorsunuz. O kadar çoklar ki, insanın içinden kuyruklanıp denizkızı olmak, hayatının geri kalan kısmını bu güzellikler arasında geçirmek geliyor. Hatta adanın bir köşesinde, bebek köpek balıklarını beslemek ve onlarla birlikte yüzmek bile mümkün.
Daha bitmedi, yapılacak o kadar çok şey var ki, muson yağmurlarıyla sıcacık denize girmek, gün batımında kumsalda romantik yürüyüşler yapmak, tropik meyve kokteylleri içip kalabalıklarla dans etmek, gece elbiseleriyle havuza atlamak, gün ağarıncaya kadar kumsala uzanıp yıldızları seyretmek ve doğanın muhteşem zenginliği ile büyülenip kendinden geçmek… Tropik bir rüya görmek için en kısa zamanda rotanızı siz de Langkawi’ye çevirin!