“Sanatta Kaliteyi Duygunun Ne Kadar Aktarılabildiği Belirler”

Sanatta asıl değerli olanın Allah vergisi yetenek olduğunu vurgulayan piyanist Zafer Özaslan, bir sanatçının kalitesini ortaya koyan unsurun dinleyicilere eserin duygusunun, hikayesinin ne kadar güçlü aktarılabildiği olduğunu ifade etti.

Müziğin kendisinin kaderi olduğunu söyleyen piyanist Zafer Özaslan, sanatta asıl değerli olanın Allah vergisi yetenek olduğunu vurguladı. Bir sanatçının kalitesini ortaya koyan şeyin dinleyicilere eserin duygusunun, hikayesinin ne kadar güçlü aktarılabildiği ile alakalı olduğunu ifade eden Özaslan, klasik müziğin dünyanın ortak dili olduğunu belirtti.

Ticari kaygıların, pop kültürün ve rekabetçiliğin sanatta ve sanatçılarda dezenformasyon yarattığına dikkat çeken Özaslan, sanatın bunların üstesinden gelebilecek bir birikime ve deneyime sahip olduğunu aktardı.

Piyano ile çocuk yaşta tanışıyorsunuz. Bu bir aile mirası mı, yoksa çocukluk heyecanı ile başlayıp profesyonelliğe ulaşan bir yolculuk mu?

Piyano ile tanışmam kaderi iyi bir olaydır diyebilirim. Ailemde herkes bağlama ve farklı enstrümanlar çalıyor. Annem, bana hamilelik dönemlerinde Mozart, Beethoven, Chopin ve diğer klasik müzik bestecileri sıklıkla dinliyormuş. Anlayacağınız, daha en başından itibaren müzik kaderim olmuş. Ben, kaderim olan bir hayatı yaşıyorum ve bunu yapabilmiş olmam büyük bir şans ve yoğun bir tatmin sağlıyor.

Pek çok meslekte eğitim ve diploma önemli ama müzik söz konusu olduğunda en büyük referans duygular ve asıl lisans da hissettirebilme kabiliyeti oluyor. Hiç o duyguyu, o hissi yansıtamadığınız kaygısı ya da bu kaygının bir uzantısı olarak sahnede çalmaktan vazgeçtiğiniz eser oldu mu?

Kuşkusuz, akademi her disiplin için önemli ama konu sanat olduğu zaman sanatta akademiden daha değerli olan şey Allah vergisi yetenektir. Bunu güzel bir çalışma disiplini, özveri ve adanmışlıkla bir araya getirdiğinizde, tüm zamanlara hitap eden bir sanatçıya dönüşürsünüz ve kalıcı bir sanat mirası bırakmış olursunuz.

Sayısı 100 milyona varan ve farklı milletlere ait insanlara konser vermiş biri olarak şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki; sanatın kalitesi, sanatçının bir duyguyu karşı tarafa ne kadar geçirebildiği, ne kadar hissettirebildiği belirler.

 Klasik müziği çok değerli kılan taraflardan biri, yüzyıllardır aynı parçaları ilk günkü canlılığıyla var edebilmesi. Farklı birçok sanatçı tarafından çalınıyor ama tat değişmiyor. Ya da ne değişiyor?

Burada ilk etapta çalınan eserin müzikal değeri ve güzelliği ön plana çıkıyor. Eserin zamansallığa karşı olan gücünden bahsediyoruz. Sonrasında ise az önce de belirttiğim gibi duygu aktarma, hissettirebilme bir parçayı zamansız kılar. Besteyi icra edenin yeteneği, asırlar önce yazılmış bir eseri ilk günkü değer ve tazeliğinde koruyabilir.

 Türkiye’nin Frederic Chopin’i olarak lanse ediliyorsunuz; bunun nedeni duygu ve aktarım konusundaki bu felsefeniz mi? Diğer yandan, muhtemelen büyük bir gurur ama bir baskısı da var mı?

Dünyanın farklı milletlerinden sevenlerim ve dinleyenlerimin yapmış olduğu bu yakıştırma ve benzetme, benim için çok ciddi bir onur. Vesilenizle kendilerine gönülden teşekkür ediyorum. Bunun nedeni çok kere aynı eserleri sahnede çalmış olmama rağmen, her seferinde aynı tarz, aynı duygu, dokunuş ve ruhla icra etmiş olmamdır. Dediğim gibi bu büyük bir onur ve buna layık olmak için çalışmaya devam ediyorum.

 Müzik üreticilerinin ve yayıncılarının artan ticari kaygılarını göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye’de müziği ve dolayısıyla müzisyeni nasıl değerlendirirsiniz?

Türkiye’deki prodüktörlerin ve rejenerasyonun ticari kaygılarla satış ve kazanç elde etme isteği ve girişimleri, kendi müziğimiz olan Türk halk müziği ve Türk sanat müziğimizin yok sayılması, ikinci plana itilmesi ve dolayısıyla itibar kaybı yaşamasına neden oluyor. Amerikan kültürünün bir parçası olan rap müziğin en fazla Türkiye’de rağbet görmesi bunun küçük bir göstergesi. Yanlış anlaşılmak istemem; her müzik, her sanat kesinlikle çok değerli ancak bunu değer yargılarından uzaklaştırıp, popüler kültür anlayışı ile ele alırsak farklı değerlerin kaybına neden oluruz.

Bir piyanist olmama ve klasik müzik eğitimi almama rağmen, kültürümüzü dünya milletlerine sunan tek piyano sanatçısıyım. Biz sanatımıza, kültürümüze sahip çıkarken; maalesef, bazıları bunu yok etme çabasında.

Konserlerinizde farklı kültürlerden ve farklı sanatçılardan eserler çalışıyorsunuz. Evet, müzik kültürel bir harman ama klasik müzik bunu daha içsel bir şekilde yansıtıyor demek mümkün mü? İnsanlığın ortak noktasını ya da ortak kaygılarını bu kültür harmanında nasıl spesifikleştiriyorsunuz?

Klasik müzik için dünyanın ortak dil demek mümkün. Bu da asırlardır oluşturulan bu değer ve eser havuzunun bozulmadan ve üzerine eklenerek büyümesi ve herkesin aynı duygu ve hislerle buna sahip çıkması sayesinde oldu.

Bir Türk sanatçı olarak kendi kültürümüzü farklı kültürlerin içine yedirerek kimseyi rahatsız etmeyen bir doku yaratarak kendi tarzımı ifade ediyorum. Konserlerimde Rusçadan Farsçaya ve Azericeye kadar farklı tarzlarda eserler yorumlayarak bir yandan klasik müziğin çok kültürlülüğünü ortaya koyarken, diğer yandan kendi kültürümüzü de işin içine dahil ederek kendi sanat tarihimizin geniş perspektifine ve kapsayıcılığa vurgu yapıyorum.

Son yıllarda pek çok Türk müzisyende doğu ve batı tınılarını, değerlerini bir araya getirip sentez oluşturmak ve müziğin çok kültürlülüğü üzerinden bir köprü oluşturmak var. Buna modernizasyon diyebilir miyiz? Bu anlayışın temelinde sizce ne var, neden bu kadar değer gördü?

Yenilik olmadan ilerleme söz konusu olamaz. Birçok kişi yapılmış olanın değil, yapılmamış olanın peşinden gider. Bu noktada var olanı kendi tarzında yansıtmak, ona kendinden bir şeyler katarak bir modifikasyon yaratmak da bir yeniliktir. Bunu, belirttiğiniz gibi son yıllarda sayısı artan cover’larda sıkça görüyoruz. Üzerine düşünülmüş, emek verilmiş ve eserin varlığına saygıyı elden bırakmadan yapıldığında ortaya çok güzel işler çıktığını görüyoruz. Bunun bu kadar fazla ilgi görmesinin nedeni ise bence yine sanatın kendi içinde barındırdığı birliktelik ve çok seslilik. Sanatın dünyaya mal olma felsefesi bu.

Sonuç olarak baktığımızda, evet, bu apaçık bir modernizasyondur.

 Peki; siyasi konular, çekişmeler ve diğer sorunlar da göz önüne alındığında sizce doğu ve batı yakası birbirinden daha da mı uzaklaştı, müzik bu noktada nasıl bir birleştirici? Yeterince güçlü durabiliyor mu?

Her şeyde iki kutup olduğu gibi, dünya sanat kültüründe de doğu ve batı birer uç. Dünya tarihinde birçok sanatçı (yaklaşık yüzde 90) ya doğu ya da batı tarzında eserler icra ediyor. Bu ikisini bir araya getirip bambaşka bir tarz ortaya çıkaranlar ise -eğer hakkıyla yapıyorlarsa- ölümsüz oluyor.

 

Maalesef, siyaset birçok alandaki belirleyiciliğini ve baskısını zaman zaman sanata da yansıtabiliyor. Ancak sanatın siyaset üstü olması gerektiğine inanıyorum. Anlaşılmazlık ne olursa olsun, sanatın arabulucu olabileceğini ve düzeltebileceğini düşünüyorum.

Türkiye’de piyano dediğimizde bir çırpıda sayabileceğimiz sanatçılar var elbette ama piyanonun Türkiye müziği içindeki yerini nasıl aktarırsınız? Bir zamanlar pek çok sanat dalı için aristokrat tanımlar yapıldı ama son yıllarda bu algılar değişti, sizce piyanoda durum ne?

Eğer Türkiye’nin 60’lı, 70’li yıllarına bakarsanız, en basit bir Türk sineması filminde bile piyanonun müzikteki ve Türkiye’deki yerini apaçık görebilirsiniz ama maalesef, aynı değer ve kıymeti bugün birebir görmek mümkün değil. Piyanonun müzikteki yeri bir komutanın ordudaki yeri gibidir. Bu anlamda piyano için yeni besteler yapmak, Türk halkına da hitap edebilecek eserleri ortaya koymak, sanatını ve ufkunu genişletmek, daha da geniş noktalar çıkartmak gerekir.

Plan ve projelerinizden bahsedebilir misiniz?

Yakında duyuracağımız güzel projelerimiz var. Hem ülkemin hem de dünyanın çok daha yakından tanıyacağı bir sanatçı olarak, bundan sonraki konserlerimde de tüm dünya milletlerine hitap etmeye ve Türk eserlerini dünya vatandaşları ile buluşturmaya devam edeceğim.

Sanatın bile artık son derece rekabetçi olduğu günümüzde genç değerler ve sanatçılar yollarını nasıl bulabilirler?

Dünya tarihindeki en büyük ve en değerli gerek yerli gerek uluslararası sanatçıları iyi dinleyip, iyi inceleyip onların yolunu takip etmeleri gençleri gereken noktaya taşıyacaktır. Ancak bunlardan önce sanattaki ve dünyadaki olumsuzluklardan iyi, güzel ve yararlı durumlar elde edebilmeyi öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bence bir krizler ve olumsuzluklar çağına girmiş olan dünyamızda en ayırt edici nokta artık bu; olumsuzu olumlayabilmek. Son olarak, kendi milli değerlerine sahip çıkarak bir tarz üretmelerini tavsiye ederim. Gerçek, başarıyı getirir.

Çalmayı en sevdiğiniz parça: Konserlerimde icra ettiğim tüm eserleri aşkla çalıyorum; ruhuma hitap etmeyen hiçbir eseri çalmadım bugüne kadar.

En sevdiğiniz sanatçı: Chopin, Francis Lai, Ferdi Özbeğen, Sezen Aksu, Orhan Gencebay, Tony Osborne ve daha 100’lerce.

Piyano olmasaydı…: Piyano olmasaydı sanatçı dahi olamazdım.

Sizi en çok heyecanlandıran sahne: 20’den fazla milletin bir arada olduğu bir konserim vardı, orada çok heyecanlanmıştım. İlk klibim Hüzün Sonatı’nın çekimi olduğu akşam klip konserimdi ve yine çok heyecanlıydım.

Klasik müzik denince aklınıza ilk gelen ülke: İlk akla gelen ülke kuşkusuz piyanonun doğduğu topraklar ve en büyük üreticilerin olduğu Almanya’dır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir