Sürdürülür yapılar için holistik hukuk yaklaşımı

Değişimin kaçınılmaz olduğu günümüzde gelecekte de var olmaya devam etme hedefinde olan şirketlerin hukuki yapılarını da güncel düzenlemelere uydurma ve yeni çıkan riskleri görmek ve gidermek için gerekli adımları atması gerekiyor. Bunlar yapılmazsa varılacak nokta hukuki ihtilaf olabilir.

Günümüzde tüm sektörler ve işletmeler için en önemli konuların başında “sürdürülebilirlik” geliyor. Çünkü sürdürülür olmak aslında gelecekte de var olmaya devam etmek demek. Bunun için bugün ve geleceğin ihtiyaçlarını doğru ve zamanında tespit etme, karar alma ve uygulamaya geçme esnekliğine ve çevikliğine sahip olmak gerekiyor. Bu amaçla işletmeler söz konusu esnekliği sağlayacak altyapıları teknolojik, idari ve hukuksal olarak kurmalıdırlar. Aynı zamanda bu yeni yapıların ortaya çıkarabileceği riskleri öngörüp hazır olmaktan başka çareleri de yoktur.

Esnek ve sürdürülür işletmelerin uyumlanması ve uygulaması gereken söz konusu altyapı ihtiyaçları sektöre ve ölçeğe göre değişebilir. Ayrıca faaliyet gösterilen coğrafyalar özellikle hukuki gereklilikler bakımından çeşitlenebilmektedir. Birden fazla ülkede gösterilen faaliyet buna bağlı olarak farklı ve uluslararası hukuki yükümlülükleri de beraberinde getirecektir. Özellikle risk perspektifinden hukuki uyumluluk gerekliliklerinin özenle belirlenmesi gerekir. Belirtilen tüm farklı gerekliliklere rağmen her kurum ve kuruluş için günümüzde ortak olan teknoloji ve dijitalleşmeyi takip ve adapte etmekten, hukuki altyapıyı hızla değişen ve çeşitlenen güncel mevzuatları yakından takip eder ve uyumlanma için gerekli adımları atar şekilde kurmaktan geçiyor.

Sürdürülür yapılarda teknoloji ve hukuk altyapılarının ayrı düşünülmesi söz konusu olamaz. Hızla değişen, çevik, teknoloji odaklı dünya düzeni aynı hızda yeni riskleri ve potansiyel hukuki ihtilafları ortaya çıkarıyor ve şirketler için de bahsi geçen altyapının kurulmasından, uyumluluk aksiyonlarını hızla almaktan ve hukuki riskleri öngörmekten başka çare kalmıyor.

Günümüzde birçok şirketin düştüğü yanılgı ise bahsi geçen değişim ve ihtiyaçların sadece teknoloji ile doğrudan ilgili faaliyet alanına sahip olanlar için geçerli olduğu düşüncesidir. Aksine, belirli bir ölçeğin üzerindeki birçok şirket faaliyet konusundan bağımsız olarak artık birer küçük teknoloji şirketi gibi çalışıyor. Özellikle Ar-Ge alanında şirketlerin çalışmalarının büyük oranını kendi ürünlerini, süreçlerini optimize etme ve teknolojiden bu anlamda daha fazla nasıl verim alacaklarını belirleme çalışmaları oluşturuyor. Kısaca, artık şirketler sanki birer teknoloji şirketi gibi hareket ediyor. Hatta bu çalışmaların maaliyetlerini birlikte karşılamak, gelişmeleri birlikte test etmek için rakipler bir araya gelmeye ve birlikte bu çalışmaları yapmaya başlamış durumdalar.

Dolayısıyla her sektör ve faaliyet alanı için artık sürdürülür olmanın yolu teknolojik yatırımdan ve çalışmalardan geçiyor. Durumun bu olduğunu kabul ettiğimiz uygulamada işletmelerin tüm idari süreçlerinin, operasyonlarının, üretim ve satış faaliyetlerinin de dinamikleri değişiyor. Tüm bu değişimin muhakkak ki hukuki de bir sonucu oluyor. Yani değişimin kaçınılmaz olduğu günümüzde gelecekte de var olmaya devam etme hedefinde olan şirketlerin hukuki yapılarını da güncel düzenlemelere uydurma ve yeni çıkan riskleri görmek ve gidermek için gerekli adımları atması gerekiyor. Bunlar yapılmazsa varılacak nokta hukuki ihtilaf olabilir. Ama artık hukuki ihtilafların bile yeni mevzuatlar dikkate alınarak, teknik bilgi ve uygulamaya vakıf olarak takibi gerekmektedir. Bunun aksi yaklaşımlar işletmeler için uzun ve maliyetli hukuk süreçleri demektir.

Söz konusu gereklilikler hukuk gibi geleneksel yaklaşımlar ile hizmet verildiği düşünülen çalışma alanlarında dahi kendini gösteriyor. E-duruşmalar, e-tespitler ile dijital ortamda işlemler yaptığımız gibi, müvekkillerimize otomatize ettiğimiz, teknolojiyi etkin kullandığımız ve böylece sürdürülebilirlik, zamanlama ve en güncel bilgi ile hizmet sunmayı vadediyoruz. Dolayısıyla bahsi geçen bu yeni düzende, esnek ve sürdürülür yapılar için hukuk hizmetine nasıl bakılması gerektiği de en önemli konulardan biri haline geliyor. Bu yapıların ihtiyaç duyduğu hukuk hizmetinin kapsamı da birden fazla parametresi olan çok boyutlu faaliyetlere farklı hukuk düzenlemeleri çerçevesinde yapılan değerlendirmeleri, kesişim kümesi olan hususlarda doğru hukuk tasarımını yapabilme, hukuki nosyon, teknik bilgiyi birlikte sunabilme kabiliyetini gerekli kılıyor. Diğer bir ifade ile hukuk hizmetinde de artık holistik yaklaşım kaçınılmaz. Aksi durum birçok riskin öngörülmemesi, hazırlıksız ve hukuksuz olunması sonucunu doğurabilecektir. Holistik yaklaşım aynı zamanda teknik yeterlilik ile değerlendirme kadar aynı zamanda söz konusu işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün dinamiklerini ve uygulamalarını da bilmeyi, dahası her şirketin tarihini ve kültürünü, vizyon ve misyonu harmonize ederek ihtiyaca özgü hizmetler sunmayı gerektiriyor.

Bu yaklaşım doğrultusunda hukuk hizmeti artık sadece “avukatlık ve danışmanlık” hizmeti olmaktan öte yönetim perspektifinden stratejik bir önem de taşımaktadır. Çünkü doğru hukuk hizmeti yönetime bütünsel bir bakış açısı ile risk öngörülerine bir başlık daha kazandırır. Çünkü stratejik kararların artık hukuk değerlendirmesi olmaksızın verilmesi bu zamanın ihtiyacından çok uzak. Bu nedenle de bu değerlendirmeleri yapabilecek bilgi, tecrübe ve vizyona sahip hukukçu hizmetleri arasına;

  • Yönetim kurulunda hukukçu bulundurmak
  • İcra kurulları kurmak, işletmek veya içinde yer almak
  • Uyumluluk komite ve komisyonları kurmak ve yönetmek
  • Proje ve ürün geliştirmek
  • Kurumsallaşma ve aile şirketleri kurallarının işlediği gözetimini yerine getirmek de girdi.

Hukuk hizmetinin holistik yaklaşımdan uzak olması, alınan hizmetin birbirinden bağımsız alanlarda ve kararlar ile yürütülmesi halinde birbirinden ayrı, esneklikten uzak ve riske açık bir durum ortaya çıkarır. İşte bu nedenlerle, günümüzün ihtiyacını karşılamak ve gelecekte de var olmaya hizmet edecek sürdürülebilir yapılar; hukukun aldığı rolü etkin oynayabilmesi, holistik bir yaklaşım ile tespit, değerlendirme, kararlara etki etme ve en nihayetinde risklerden mümkün olduğunca arındırılmış bir uygulamanın yürütülmesi ile sağlanmış olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir