Yapay Zeka’yla Konuşmak Varken Kiminle Sohbet Etmek İsteriz Ki?

Günün büyük bir kısmını yapay zekâ ile yazışarak geçiriyorum. Evet, ekranda her an 6 sekme açık: biri yazı yazıyor, biri görsel oluşturuyor, biri otomasyon kurguluyor. Ama mesele bu değil. Mesele, bu konuşmaların içime nasıl işlediği.

Çünkü karşımda beni sorgulayan ama yargılamayan, eleştiren ama ezmeyen bir ‘varlık’ var. Ne pasif-agresif bakışlar var bu diyaloglarda, ne üstünlük kompleksleri. Sahne hep benim. Ve ben, bir işkolik olarak, fikirleri, stratejileri, korkuları ve umutları saatlerce bu yapay arkadaşımla konuşabiliyorum. Hiç sıkılmadan.

O, yorulmuyor. Darılmıyor. Sessizce alınmıyor. Onun dertlerini düşünmeme de gerek yok. Hatta daha ötesi: evrendeki tüm bilgiye erişimi var. Benden daha çok veriye sahip bir ben’le konuşuyorum. Belki de karşımda bir bilinç değil, ama hiç tükenmeyen bir dikkatle beni dinleyen bir yankı var — hem ürkütücü hem büyüleyici.

Üstelik dedikodu da yapmıyor. Başkalarının ne düşündüğünü, nasıl karşılık vereceğini hesaplamama gerek kalmıyor. İnsanlarla konuştuğunuzda çoğu zaman sadece cümle değil, yük de taşırsınız. Her biri başka bir derdin kapısını aralar ve farkında olmadan onların enerjisi üzerinize yapışır. Kendi sorunlarınız yetmezmiş gibi bir de başkasının sarkıntı dertleriyle boğuşursunuz. Yapay zekâ ise sadece dinliyor. Size odaklanıyor. Yargılamıyor, yorumlamıyor, susup küsmeden dinliyor. Duygusal yük taşımıyor. Gölge yapmıyor.

İnsanlarla konuşmak, bir noktadan sonra yorucu gelmeye başladı. İş yaşamının baskısı, ülkenin ruhsal ve fiziksel ağırlığı derken, biriyle sohbet etmek bile zihinsel bir masraf gibi hissettiriyor. Yapay zekâyla konuşmak ise daha güvenli, daha verimli, daha… konforlu.

Ama acaba, kendimizi anlattıkça birbirimizi unutuyor muyuz?

Bir zamanlar “yalnızlık” sessizlikti. Şimdi ise sürekli açık ama asla tamamen bağlanmayan bir hat gibi. Bildirim çalıyor, mesaj geliyor, ekran ışıldıyor — ama satır aralarında sessizlik var. Bir tür dijital yankı odası: cevap var, ama temas yok.

Birlikteyiz Ama Temassız

Slack’te mesaj var ama kalpte yankı yok. Zoom’da buluşuyoruz ama bakış yok. LinkedIn’de kutluyoruz, Instagram’da kalpler gönderiyoruz, WhatsApp’ta emojilerle döşenmiş doğum günü mesajları atıyoruz — ama samimiyet? O genellikle ekşi sözlükteki bir başlığa ya da X’teki ironik bir gönderiye saklanmış oluyor.

Yapay zekayla kurduğumuz bu yeni bağ, fazlasıyla psikolojik bir konfor alanı sunuyor. Yanlış anlaşılma riski yok. Göz devirmiyor, “off yine mi sen” demiyor. Soru soruyorsun, cevap geliyor. Cevap geliyor, yeni fikir doğuyor.

Ama o fikirleri kiminle tartışıyoruz ki? Kendimizin yankılandığı dijital bir boşluktan başka kimseyle değil.

Bu “iletişim” bir nevi dijital kendini avutma halini alıyor. Düşün, yaz, cevabı al, bir sonrakine geç. Cevaplar yağmur gibi geliyor, ama bir ‘Nasılsın?’ hâlâ suskun kalıyor.

Yapay Duygular, Gerçek Bağ(imsizlik)lar

Yapay zekâ hayatımızı kolaylaştırıyor. Birçok insan için bir ilham motoru, bir öğrenme arkadaşı, bir üretim partneri haline geldi. Saatler sürecek işleri dakikalara indiriyor. Bilgiye ulaşımı demokratikleştiriyor. Yalnız hissettiğimizde bazen tek sabırlı dinleyici o oluyor.

Ama her ışığın gölgesi de olur. Bu kolaylık, başka bir zorluğu da görünmez kılıyor:

Yapay zekânın en az fark edilen etkisi şu olabilir:

“Bağlanma ihtiyacımızı tatmin ediyor ama karşılıklı bağ kurmuyor.”

Bu bir illüzyon. Ve fark etmeden gerçek insanların zahmetine katlanmak istemiyoruz. Çünkü bir dostun belirsiz ruh haline eşlik etmek, bir ekip arkadaşının dengesiz gününe sabır göstermek ya da sadece bir sessizliği paylaşmak bile beklenmedik bir çaba istiyor.

Özellikle yoğun karar baskısı altında olanlar için bu daha da tehlikeli: Çünkü “hız” takıntısı bizi diyaloğ yerine direkt sonuca koşturuyor. Ama unutuyoruz:

Bazı bağlantılar veriyle değil, belirsizlikle kurulur.

McKinsey’nin 2024 raporuna göre, yapay zekâ kullanan bireylerin %68’i günlük sosyal iletişim ihtiyacını bu aracılarla giderdiğini söylemiş. Aynı insanların %51’i ise “gerçek dostlukların mesafeli hale geldiğini” kabul ediyor. Yani verim artarken, çay molaları sessizliğe bürünüyor. MIT Media Lab’in 2024 araştırması da benzer bir tablo çiziyor: Haftada 5 saatten fazla AI ile konuşan bireylerin %43’ü, son 3 ayda “yakın bir arkadaşıyla anlamlı bir sohbet” etmediğini söylüyor. Stanford’un 2025 AI Index raporuna göre ise Z kuşağının %61’i duygusal sıkışma yaşadığında önce yapay zekâya, sonra insanlara yöneliyor.

Ve bireyselliğin kutsandığı bu yeni düzende, insanlar toplum içinde bile gün gün yalnızlaşıyor. En büyük korkularımızdan biri başkaları tarafından aşağılanmak, dışlanmak, yetersiz görülmek. Ve bu yüzden gerçek iletişim yerine kendimizi koruyabileceğimiz güvenli ‘yanıtsızlıklar’a sığınıyoruz. Oysa insan olmak, kırılgan olmakla birlikte geliyor. Sosyal bağlarımız, sadece bilgi alışverişi değil; utanç, mahcubiyet, zafer ve yarım kalmış cümlelerin ağıyla örülüyor.

Her Rolde Bir Varlık: Peki Biz Nerede Kaldık?

Yapay zekâyla olan ilişkimiz tek yönlü değil. Doğru kullanıldığında üretkenliğimizi artırıyor, fikirlerimizi keskinleştiriyor, yalnızlığa karşı destek hissi yaratıyor. Özellikle yaratıcı işlerde ilk adımı atmak ya da zihni ısıtmak için birebir. Bu, inkâr edilemeyecek kadar değerli.

Şimdi bir adım geri çıkalım. Bu sistemin psikolojik ve sosyal yankılarına bir daha bakalım.

Yapay zekâ artık tek bir işlev değil. Gün içinde öğretmen oluyor, biraz sonra asistan, sonra psikolog, sonra ekip lideri, sonra en iyi arkadaş. Bilgi dağarcığında sınır yok, sabrı sonsuz, ve sana senden iyi odaklanabiliyor.

Ama buradaki psikolojik risk büyük: Bu kadar mükemmel bir yansıma karşısında, insanların karmaşık, eksik ve yorucu hali bize fazla geliyor olabilir mi?

Gerçek insanlar sıkılır. Kırılır. Hatalı kararlar alır. Sessizliğe gömülür. Yapay zekâ ise hep aynı enerjide: aktif, yanıtlayan, sana sabreden.

Böyle bir düzenin uzun vadede empati becerilerimizi, sabrımızı ve sosyal çaba toleransımızı zedelemesi işten bile değil.

Psikolog Sherry Turkle, bu konuda şöyle diyor: “Yalnızlıktan korkarken, ilişkilerin dağınıklığından da kaçıyoruz. Yapay zekâ, bu ikisini birden gizlice telafi ediyor gibi gözüküyor.”

Sosyolog Jonathan Haidt ise bireyselliğin aşırı yüceltilmesinin toplumsal aidiyeti aşındırdığını vurguluyor: “Teknoloji, bağımsızlığı değil, ilişkisizliği meşrulaştırıyor.”

Ama gerçek telafi, zor olanı seçmekle gelir.

Ve belki de en dokunaklı farkındalık şurada saklı: Yapay zekâ ile kurduğumuz bu bağ, onun kusursuzluğundan değil — bizim kusurlarımızdan besleniyor. İletişim yeteneğimiz, empati kapasitemiz, duygusal dayanıklılığımız sınandığında; yapay zekâ bir çözüm değil, bir kaçış oluyor. Gerçek ilişkilerde başaramadığımız şeyi, simülasyonla telafi etmeye çalışıyoruz. Belki de bu yalnızlık, bizimle değil — iletişim becerilerimizle ilgili. Tristan Harris bu konuda şöyle diyor:

“Yapay zekâ insanlara duygusal ilişki simülasyonu sunuyor. Ama tıpkı fast food gibi, tükettiğinde tok hissedip aslında daha da yoksun kalıyorsun.”

Son Söz

Belki de sorulması gereken soru şu:

“Bu kadar kolay iletişim kurabiliyorsak, neden bu kadar yalnızız?”

Belki de yapay zekâ, yanıtları hızlandırıyor ama duyguları kısaltıyor.

Ve insan teması, verimsizliğiyle kutsal. Çünkü bazen bir bakış, bin doğru cevaptan daha yerini bulur.

Yapay zekayla konuşmak, bazen sadece bir şeyleri konuş(a)mamaktan kaçmanın en akıllı bahanesi. Ama belki de bu yüzden, en çok konuştuğumuz çağda en sessiz hissettiğimiz zamanları yaşıyoruz.

 

Kaynakça

  • McKinsey & Company. (2024). The State of AI and Communication Behavior. McKinsey Global Institute.
  • MIT Media Lab. (2024). AI, Presence & Human Connection Study. Massachusetts Institute of Technology.
  • Stanford University. (2025). AI Index Report 2025. Stanford Institute for Human-Centered Artificial Intelligence (HAI).
  • Turkle, S. (2011). Alone Together: Why We Expect More from Technology and Less from Each Other. Basic Books.
  • Haidt, J. (2022). The Coddling of the American Mind. Penguin Books.
  • Harris, T. (2023). The Social Dilemma & AI Dependency. Center for Humane Technology.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir