Sportif Eğitim, Başarı İçin Hasas Bir Kriter

Türkiye’nin sportif başarılar elde etmesi ve daha fazla başarılı sporcu yetiştirebilmesi için eğitimin en hassas başlıklardan biri olduğunun altını çizen Çağla Kubat, sporun, başarının yanı sıra sürdürülebilir bir hayat disiplini ve mutluluk için de çok değerli olduğunu söyledi.

 Türkiye’nin önde gelen kadın sporcularından ve sörfçülerinden Çağla Kubat ile sörfün yaşamındaki yerini, eğitmenliğini ve sörfün yarattığı yeni değerleri konuştuk. 2011’de hayata geçirdiği akademiyi son yıllarda bir eğitim kurumuna dönüştüren Çağla Kubat, sporda eğitimin altını çizerek, sportif eğitimin geliştirilmesinin başarılı sporcu oluşumundan rekabete ve ülkenin sportif başarısına kadar kritik bir değer taşıdığını ifade etti.

Öncelikle şu an gündeminizde neler var, neler yapıyorsunuz?

Son beş senedir sörf kulübüme çok fazla odaklanmış durumdayım. Okulu 2011 yılında açtığımda, normal bir sörf okulu olarak başladım. Bir nevi turistik bir işletmeydi. Ancak benim sörf akademisini hayata geçirmemdeki asıl amaç, bir eğitim kurumu olarak hizmet vermek, genç sporcular yetiştirmek ve altyapıdaki eksiklikleri gidermeye yönelikti. Son yıllarda da bu dönüşümü başlattık ve önemli bir mesafe kaydettik.

Başlattığımız bu eğitsel sistemde sörfe yeni başlayan çocukları eğitip, geliştirip, yarışçılığa kadar taşıyoruz. Son beş yılda kaydettiğimiz ilerleme ve elde ettiğimiz başarılar sayesinde Olimpiyat hedefi bile koyabildik.

Ancak tüm bunların ötesinde, çocukların sörften kazanımlarını izlemek ve sörften keyif aldıklarını ve sörfü hayatlarının bir parçası haline getirdiklerini görmek bizi son derece mutlu ediyor.

Sizin bu bakış açınız sörfe merak duyan gençlerin sayısını artırdı mı, akademiniz yeni akademilere vesile oldu mu?

Benim akademim ve Alaçatı’daki diğer sörf okulları daha ziyade turistik bir yapıdaydı; yaz döneminde yerli-yabancı çocuklara ve daha çok yetişkinlere hizmet veriyorduk. Ancak Alaçatı coğrafi konumu ve sürekli rüzgarı sayesinde sörf açısından başarılı bir eğitim bölgesi altyapısına sahipti. Böylesi bir geçiş ilk olarak benim okulum ile başladı. Eğitimi sahiplenerek bir işletmeden gerçek bir sörf kulübüne geçiş yaptık.

Bu projemiz diğer okullara da örnek oldu. Fark ettiler ki bu işin sportif tarafına, çocuklara ilgi gösterirlerse yaptıkları iş sezonluktan çıkıp sürdürülebilir bir hale gelebilir.

Bu çok değerli bir farkındalık çünkü ne kadar fazla eğitim kurumu oluşursa o kadar rekabet olur ve bu da beraberinde daha fazla başarıyı getirir. Bu değişim, Dikili, Urla, Çanakkale, İstanbul gibi birçok bölgeye de örnek teşkil etti. Bu sayede sörf sporu ve sörf kulüpçülüğü büyük bir ivme kazandı.

Peki, okulunuzu farklı bölgelere taşımayı düşünüyor musunuz?

Ben, yaklaşık bir buçuk senedir yelken kulüplerinin genel bir problemi olan arazi sorunu ile büyük bir mücadele halindeyim. Maalesef, kıyı mevzuatımız bir sörf okulunun açılıp faaliyetini sürdürmesine yönelik olarak hazırlanmamış. Deniz kıyılarının son yıllarda ciddi bir rant merkezi haline gelmesi, kıyıda olması gereken biz kurumlar için sıkıntı yaratıyor ve diğer işletme sahipleri ile bizi karşı karşıya getiriyor. Oysa ki biz işin ticari boyutundan önce sosyal tarafına odaklanıyoruz. Çocukları eğitip sporla bütünleştiriyoruz. Türkiye sporuna ve ülke turizmine katkı sunuyoruz. Kaldı ki bizim tesislerimiz doğaya zarar da vermiyor.

Keşke şu an başka bölgeler için de okul planları yapabilseydim ve işimden arta kalan zamanlarda sörfü nasıl geliştirebileceğimi düşünüyor olsaydım. Fakat bunlar yerine bu problemi nasıl çözeceğimizi düşünüyor ve buna mesai harcıyoruz.

Kimsenin sörf okulu adı altında kıyılarımızı da işgal etmesine izin vermeden bu yasayı modifiye etmeleri gerektiğini buradan duyurmak istiyorum çünkü cidden zorluk çekiyoruz.

Peki, akademinin içeriğini genişletmek gibi bir amacınız var mı?

Bu konuyla alakalı çalışmalarımız var. İlk etapta kick boks ve tekvando branşlarını içeriye dahil ettik. Triatlon, çatımıza dahil ettiğimiz bir başka branş. Akademimizin yeri de bu branşa çok uygundu ve çocukların kara antrenmanları için de iyi bir alternatif oldu. Şimdilerde ise kürek sporu ile alakalı görüşmelerim var. Rüzgarın çok fazla olmadığı günler için kürek sporu güzel bir alternatif olacaktır.

Spordaki çeşitliliğin gelişimi güçlendirdiğine, yaptığınız branşa katkı sunduğuna inanıyorum. Ayrıca çocuklar, bu branşları deneyimlerken kendi tercihlerini de tartma şansı buluyor.

İlerleyen zamanlarda akademimizin konumunun uygunluğunu hesaba katarak, farklı branşları da bünyemize dahil edebiliriz.

Olimpik hedef bile koyduk dediniz, bu kısa vadede mümkün mü?

Olimpiyat çok zorlu bir hedef. Eğer gerçekten başarıyı hedefliyorsanız, çok küçük yaşlardan itibaren çalışmalara başlamanız gerekiyor. Bu sebeple de önümüzdeki olimpiyat için bir hedefimiz var demek çok iddialı bir söylem olur. Ancak olimpiyatlara çocuklarımızı hazırlıyoruz. Bizim en güvendiğimiz grup 13-15 yaş arasındakiler. Olimpik malzeme ile hazırlıklarına başladılar, uluslararası yarışlara katılacaklar. Bu çocuklar için hedefim bu Olimpiyat değil ama bir sonraki Olimpiyat’a katılmaları, Türkiye’yi temsil etmeleri ve başarılar kaydetmeleri. Bu kategoriden başlayarak çocukları yetiştirmeliyiz ki iddialı hedefler koyabilelim.

 Senelerce Türkiye’yi en başarılı şekilde temsil ettiniz, şimdi ise yetiştirdiğiniz gençler bu başarıyı devam ettiriyorlar. Bu başarının arakasında nasıl bir motivasyon var?

Yarışçıyken hep şunu söyledim; yarış anı değil ona hazırlık kısmı yani o yolculuk çok değerliydi. O adanmışlık, inanç ve umut çok güzel duygulardı. Bu, benim motivasyon kitim oldu. Şimdi çocuklarla bu yolculuğun içinde olmak daha değerli. Normalde sporcular bırakma evresinde psikolojik geçişler yaşarlar. Çünkü hedef, buna hazırlanma süreci, inanç, umut pek çok şey gidiyor gibi hissediliyor ve bir yoksunluk hissi başlıyor. Ancak ben çocuklarla işe o kadar yoğun bir şekilde konsantre oldum, onların başarılarına öyle bir motive oldum ki o yolculuk benim için devam etti hem de büyüyerek. Onlar beni motive ederken ben de onları bu motivasyonla en iyi şekilde eğitmeye çalıştım. Başarımızın arkasında da bu sinerjinin olduğuna inanıyorum.

 Sörf sizin için aynı zamanda bir sosyal sorumluluk aracı. Bu konudaki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Sörf üzerinden çocuklara yönelik çalışmalar gerçekleştiren vakıflara ve derneklere fayda sunma misyonumuz seneler evvel başladı. Ve Koruncuk Vakfı yararına düzenlediğimiz sörf festivali ile farklı bir boyuta ulaştı. Projemiz oldukça ilgi gördü, bu da iş birliği içinde olduğumuz derneğin bilinirliğine dolayısıyla da çocuklara fayda olarak döndü. 2021 yılında bu yarışımızı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği için yaptık ve buradan elde edilen tüm gelir, Çeşme’de burslu okuyan çocukların eğitimine aktarıldı. Rüzgarın değer yaratımından yana estirilmesi akademilerde sörf yapan çocukların farkındalık kazanması adına da çok değerli.

Birkaç senede bir farklı bir derneği destekleyip o derneğin adının görünür olmasına katkı sağlamayı hedefliyoruz.

Kız çocukları ve kadınların spora ilgi duyması için de bir mücadeleniz var. Bu konuda neler söylersiniz?

Öncelikle sporun kız ya da erkek fark etmeksizin çocuklarla bir araya gelmesi gerekiyor. Sporun küçük yaşlardan itibaren insanın yaşamına dahil olması; özgüven gelişimi, hayat disiplini, sağlıklı ve mutlu bir hayata ulaşmak adına son derece kıymetli bir yerde duruyor.

Ancak ülkemizde maalesef çocuklar spora özendirilmiyor. Toplumsal olarak spora olan bakış açımızın zayıflığı bir de cinsiyet kodları ile birleştiğinde ülkemizde sporla buluşamayan çok fazla çocuk özellikle de kız çocuğu görüyoruz. Bu algıların kırılabilmesi ve daha fazla çocuğun sporla buluşması için en başta ailelerin bilinçlendirilmesi ve çocuklarının bu konudaki yeteneklerini desteklemeleri lazım.

Diğer bir temel eksikliğimiz ise eğitim. Sporu eğitim sisteminin bir parçası haline getirdiğimizde, bilinç ve başarının birlikte geleceğine inanıyorum. Daha ilkokuldan itibaren çocuklara sportif eğitimi sağlayabilirsek, amatör sporcularımızın sayısı artar. Bu da beraberinde rekabeti ve dolayısıyla başarıları getirir. Türkiye sportif faaliyetlerde daha fazla ön plana çıkar.

Bildiğiniz üzere son yıllarda kadınlar sporda önemli başarılar elde etti ve etmeye de devam ediyor. Türkiye’de deniz branşındaki sporlarda kadınlar her zaman erkeklere oranla daha başarılıydılar. Kadın voleybol takımımızın başarıları ortada. Ancak son yıllarda tekvando, jimnastik gibi farklı branşlarda da kadınlar öne çıkmaya başladı. Ve bu rol modeller arttıkça kadın sporcu sayısı da artacaktır. Ancak ülkemizde spor başarılı ile çok odaklı; başarı yoksa konuşmuyoruz, bu algıyı da kırmak gerekiyor.

Son olarak, Kadınlar Günü vesilesi ile hem kadınlara hem de gençlere mesajınız ne olur?

Kız çocuklarımız ve kadınlarımız istedikleri her sporu yapabilirler. Evet, çoğu zaman spor dalları da cinsiyet eşleştirmelerine maruz kalıyor ama sporun da cinsiyeti yoktur.

Hayatım boyunca yaptığım tüm işlerde sporun disipline, mücadeleci, azimli ve daha fazlası için çalışma anlayışının faydalarını gördüm. Anne olarak da şimdi aynı şeyleri kızıma aşılamaya çalışıyorum. Özellikle anne olan kadınlara çocuklara örnek olmalarını tavsiye ediyorum. Çünkü sporla beraber mutluluk ve başarı da geliyor.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir