“100 Yıl Önce Yanan ‘Cumhuriyet Kadını’ Ateşi Nice Yüzyıllara Taşınacak”

Cumhuriyetimizin 100. yılında kadın bir yönetici olarak, Atamızın bize açtığı yolda, gösterdiği hedefte hiç durmadan yürüyeceğime daha ilkokul sıralarında ant içmiştim. 100 yıl ve sonrasını öngören Atamın stratejik, vizyoner, otantik ve dönüşümcü liderlik özellikleri ve bilim insanlığı sayesinde “Cumhuriyet Kadını” fitili 100 yıl önce ateşlenmişti. Ve bugün Türk kadını; dünyada bilim, spor, sanat ve edebiyat dallarında kazandığı başarılarla o ateşi söndürmemek üzere daha nice yüzyıllara taşıyacaktır.

Tarihsel gelişimi itibarıyla göz önüne aldığımızda, yüzyıllardır “lider” denildiğinde imparatorlardan bilgelere ve komutanlara kadar geniş yelpazede insanlar hafızalarımızda canlanıyor. Liderlik; bazen ulaşılmaz, yüce, ulu bir kavram haline de bürünüyor ama liderliği ben bugün yalın bir gerçeklikle, hayranlık uyandıran başarıların arkasında yatan anlayışla ele alacağım.

Bugüne kadar sayısız çalışmaya konu olan liderliğin yüzlerce tanımı bulunuyor. Ve bu konuda çalışma yapan binlerce bilim insanları büyük liderlerin tanımlayıcı tarzlarını, niteliklerini ve kişilik özelliklerini belirlemek için çalışmalarına devam ediyor. Çünkü “liderlik” yaşayan bir ekosistem. Dünya değişiyor, gelişiyor; onunla beraber iş yaşamının ve onun ana unsuru olan bireylerin de talepleri ve ihtiyaçları durmaksızın güncelleniyor. Ancak başarılı bir lideri tanımlayan bazı sıfatlar asırları aşarak liderlik kavramının çerçevesine ışık tutuyor: Liderlik nüfuzu etkileyebilmektir, harekete geçirebilmektir, güven vermektir. Vizyon benimsemek, bilgiyi paylaşmak, sorunlara akılcı çözümler sunmaktır. Bazen duyguları idare edebilme, bazen ruh halini kontrol altına alma, bazen de zamansallık ve mekansallıktır. Çinli filozof Loa Tzu’nun “Kötü lider insanların hor gördüğü kişidir, iyi lider insanların yücelttiği kişidir” demesinin üstünden 2 bin 500 yıl geçti ama bu yaklaşım hâlâ geçerliliğini koruyor. Yönetim süreci yaklaşımının fikir babası Henri Fayol ise liderliğe şöyle yaklaşıyor: “Lider; bir planı düşünüp, hayata geçirip başarısını garantileyendir.”

Bu kısa ama öz liderlik anlatımından sonra “gelin, konuyu örneklendirelim” desem, inanıyorum ki, pek çoğunuzun aklına sadece Türkiye’de değil Dünya’da ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk gelir. Stratejik, otantik ve dönüşümcü liderlik özellikleri ile dünya tarihinin en büyük liderlerinden biri olan Atamız, 85 yıldır aramızda değil ama sadece fiziksel olarak… Üzerine kütüphaneler oluşturabilecek bir liderlik başarısı bu, yazmakla bitmez ama çok net özetlenebilir: Büyük lider dünyayı bulduğundan daha iyi bırakır.

Amerikalı Profesör Arnold Ludwig; 18 yılda, 199 ülkeden yaklaşık 2 bin lideri inceleyerek kaleme aldığı “King of the Mountain” adlı kitabında isimleri liderlik vasıfları ile özdeşleştirilen ve 20. yüzyıla damga vuran 377 devlet adamını tespit etmiş ve Mustafa Kemal Atatürk, askeri başarıları, siyasal, sosyal ve ekonomik reformlarıyla birinci sırada yer almıştır. UNESCO, 1981 yılını Atatürk yılı ilan ederek; “Atatürk uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur” ifadeleri ile yayımladığı metinle O’nun liderlik özelliklerini bir kez daha tartışmasız göz önüne sermiştir.

Tarihin İlk Kadın Devlet Başkanları Türk’tü

Tarihin büyük liderleri arasında çok az kişi kısa bir sürede Atamız kadar çok şey başarmış, bir ulusun hayatını bu kadar kararlı bir şekilde değiştirmiş ve tüm dünyaya bu kadar derin bir ilham vermiştir.

Kadının toplumsal, siyasi ve ekonomik anlamda daha güçlü bir yerde konumlandırılması için her geçen gün yeni çalışmaların yapıldığı ve farklı projelerin hayata geçirildiği bu dönemde, kadının hakkını bir asır önce teslim etme vizyonunu ortaya koyması Mustafa Kemal Atatürk’ün neden bugün dahi yerel ve uluslararası tarih kitaplarında çok fazla yer aldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bugünün çözüme kavuşturulmaya çalışılan ama O’nun tarafından bir asır önce öngörülen sorunları çoğaltmak mümkün; bilim, sanat, eğitim, doğa, gençler… Bunlar bir başka günün hikayesi olsun; ben “kadın”dan devam edeyim.

Mustafa Kemal Atatürk’ün reformlarının en ilerici olanların bazılarını kadınlara yönelik olanlar oluşturuyor. Karma eğitimin başlatılması, çok eşliliğin ortadan kaldırılması, kadınlara eşit miras hakkı tanınması ama daha da önemlisi, kadınlara diğer pek çok ülkeden çok daha önce oy hakkı tanınmasıydı. Sonuçlar açıkça ortadaydı; 1920-1938 yılları arasında üniversite mezunlarının yüzde 10’u kadındı; 1935 seçimlerinde Mecliste 18 kadın milletvekili vardı.

Peter Senge, “Beşinci Disiplin” adlı kitabında; liderlerden birer kahraman olarak bahseder ve “Liderler, kriz zamanlarında başa geçen büyük adamlardır ve bazen de kadınlardır” der. Tam burada filmi biraz geriye sarıyorum: Türklere ait bilgiler MÖ 4 binli yıllara kadar uzanıyor. Ata binen, silah kuşanan ve savaşan Türk kadını antik kaynaklarda “ana” ve “kahraman” olarak görülüyor. Kadının saygın yer ve güçlü konumu Oğuz Kaan Destanı, Orhun Kitabeleri, Dede Korkut kitaplarında dikkat çekiyor. Eski Türk toplumlarında devlet yönetiminin kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunda olduğunu biliyoruz; hatta tarihte devlet başkanlığı yapan ilk kadınlar da Türk’tü.

Türk devletlerinde kadının bu saygın yeri, Osmanlı İmparatorluğu zamanında farklı kültürlerin de etkisi ile arka plana itildi. İmparatorluk döneminde Halide Edip Adıvar gibi isimlerin de varlığı ile hak arayışına giren, bu doğrultuda cemiyetler kuran, siyasetin sadece erkek işi olmadığını dillendirmeye başlayan, yüksek öğrenim hakkı için mücadele veren Türk kadını, tarih 1920’leri gösterdiğinde özgürlüğe giden yolda başlatılan savaşın kritik bir unsuru haline geldi. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlayan ve bir asra ulaşan Cumhuriyet ile neticelenen Kurtuluş Savaşı’nda kadının verdiği mücadele, verdiği özveri ve barışa giden yoldaki stratejik varlığı Cumhuriyet’in kurulması sonrasında karşılık buldu. Bir toplumun cinslerden yalnızca birinin getirdikleri ile muvaffak olunamayacağını, öyle olursa belki de bir toplumun var olmayacağını ortaya koyan Türk kadını, daha yüzyıl önce eşitliğin ne denli önemli olduğunu çok daha zor koşullarda ispatlamıştı. Dolayısıyla, teknolojik, sosyo-kültürel ve ekonomik boyutta daha güçlü bir Türkiye’den bahsedeceksek, kadının her alanda konumlanmasını ve toplumsal cinsiyet eşitliği daha güçlü dillendirmemiz lazım. BIZ

Atamızdan Sadece Cumhuriyet’i Değil, Nasıl Mücadele Edilmesi Gerektiğini de Devraldık

“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim diyemez” sözlerini sarf eden Atatürk’ün yaptığı reformların toplumsal ilericilik anlayışının temeli olduğunu bilmemiz gerek. 100 yıl önce gördük ki bir toplum kadın ve erkek bir arada olduğunda yıkılmaz, gelişir. Bu anlayış, tüm aksaklıklara rağmen varlığını koruyor, mücadelesini sürdürüyor. Çünkü biz Atamızdan sadece Cumhuriyet’i değil, nasıl mücadele edilmesi gerektiğini de devraldık.

Cumhuriyetimizin 100. yılında kadın bir yönetici olarak, Atamızın bize açtığı yolda, gösterdiği hedefte hiç durmadan yürüyeceğime daha ilkokul sıralarında ant içmiştim. 100 yıl ve sonrasını öngören Atamın stratejik, vizyoner, otantik ve dönüşümcü liderlik özellikleri ve bilim insanlığı sayesinde “Cumhuriyet Kadını” fitili 100 yıl önce ateşlenmişti. Ve bugün Türk kadını; dünyada bilim, spor, sanat ve edebiyat dallarında kazandığı başarılarla o ateşi söndürmemek üzere daha nice yüzyıllara taşıyacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir