Aşkın Limanı Portofino

Bir gece yarısı rüyasında Portofino’dayım, aşkın limanında. Ay çoktan battı, gökyüzünde tek bir yıldız yok. Havada bahara karışmış yağmur serinliği. Sahildeki bir balıkçı sandalına dayanmış, dalgaların sesini dinliyorum. Elimde bir kadeh şampanya. İnanmayacaksınız ama meydandaki barın piyanisti, “I found my love in Portofino” şarkısını söylemeye başlıyor…

 

Yamaçlı yollardan döne kıvrıla gidiyoruz. Masmavi bir gökyüzü, masmavi deniz, denize inen yemyeşil ormanlar, renkli boyalı evleriyle şirin kasabalar film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Portofino tabelasını görünce, ben de herkes gibi dünyanın en meşhur aşk şarkısını mırıldanmaya başlıyorum.

Yıl 1959. Portofino, Cenova yakınlarında küçük, şirin bir balıkçı köyü. Adını bile bilen çok az. Ama o yıl bir mucize oluyor ve bir adam sahneye çıkıp bir şarkı söylemeye başlıyor. Bir anda dünyanın gözü bu şirin balıkçı köyüne çevriliyor. Aslında Liguria kıyıları boydan boya üstüne şiirler, şarkılar yazılacak güzellikte. Camogli, Santa Margherita, San Fruttuosa’nın dantel gibi işlenmiş sahilleri de pek ala bir şarkıyla meşhur olabilirmiş ama belli ki aşk perisi Portofino’yu mesken tutmuş.

Doğayla Denizin Aşkı

Bir yere giderken yolu uzatmakta üstüme yoktur. Balıkçı motorlarıyla gidenler beş dakika sonra Portofino’dalar. Ama ben sahilden, yamaç yollardan yürüyeceğim. Nedir ki, alt tarafı beş kilometrelik bir yol. Bir yanım yüksek tepe, bir yanım deniz. Dalgaların köpükleriyle şıkırdayan çakıl taşlarının sesi ruhuma terapi gibi geliyor. O güzel şarkı içimde yeniden çalmaya başlıyor; “Nel dolce inconto del mattino / Il mare ti ha portato a me…” “Sabahın tatlı büyüsünde / Deniz seni bana getirdi…” Güne erken başlayan birkaç kişiyiz. İki sevgili önümde el ele yürüyor, çakıllı kıyıda bir adam köpeği ile oynuyor, yaşlı bir adam öylece durmuş, sanırsınız denizden gelecek birini bekliyor…

Daracık Via Roma Sokağı limana iniyor. Minicik dükkanlar sıra sıra. Hediyelikçiler, pastaneler, şık butikler, çiçekçiler, sanat galerileri… Fırından yeni çıkmış zeytinli focaccia kokusu iştahımı açıyor. Portofino limanı Ortaköy sahili kadar küçük bir yer. Ama koya demirli yatlar burada zenginlik ve ihtişam içinde hayatlar yaşandığını gösteriyor. Sahildeki kafelerden birine oturup, bir keyif kahvesi söylüyorum kendime. Arkamda, renkli boyalı evler yan yana dizilmiş. Evlerin arasından yukarıya doğru daracık yollar çıkıyor. Pek çoğu kafe, restoran, galeri olmuş. Karşımda masmavi deniz ve yemyeşil ağaçlar. Anlatılanlara göre Portofino adını Romalılardan almış. Yunuslar limanı anlamına gelen “Portus Delphini”, zamanla Portofino olmuş.

Dünya Jet-Set’i Burada

Eskiden yunusların taklalar attığı limanda şimdi kocaman, gösterişli yatlar demirli. Kahvemi getiren yaşlı garson kimlere hizmet etmemiş ki, Jacquise Onassis, Brigitte Bardot, Humprey Bogart, Grace Kelly, Madonna, Angelina Jolie, Brad Pitt, Antonio Banderas, daha pek çok ünlü politikacı, lider ve zenginler. Burası 50’li ve 60’lı yıllarda dünya jet-set’inin en gözde merkeziymiş. Zaten dolce vita duygusu hâlâ her yandan kuşatıyor insanı.

Bu İtalyanlar ayaküstü insana ne kadar çok şey anlatıyorlar. Ağaçların arasına kurulmuş görkemli bina San Giorgio Kilisesi’ymiş ve akşam saatlerine kadar ziyaretçilere açıkmış. Karşıda görünen patika da San Fruttuosa’ya gidiyormuş. Hatta Portofinolu yaşlı balıkçılar, bu koyda ağzından alevler çıkan bir ejderha bile görmüşler, çok eskiden! Aziz Fruttuosa adına kurulan manastırın geçmişi MS 5. yüzyıla kadar dayanıyormuş, görmek lazımmış mutlaka. Hele plajı, dillere destanmış. Fruttuosa’ya gitmek için Portofino’dan tekne de kiralamak mümkünmüş. Çoğu kişi oraya gidip, denizcilerin koruyucusu olduğuna inanılan Hz. İsa’nın 17 metre derindeki bronz heykelini görmek için dalış yapıyormuş.

Adını soruyorum, uzatarak ve bastırarak Gianni diyor, ben adımı söyleyince de “Bellisima sinyorita” diyerek elimi öpüyor. Ah bu İtalyan erkekleri, kaç yaşlarına gelirlerse gelsinler, kadınlara kendilerini çok özel ve çok güzel hissettirmeyi biliyorlar.

Aşk Perisi Hâlâ Burada

Bir kahve daha getiriya bitiremiyor. Ah neymiş o günler! Yan masaya yakışıklı bir İtalyan oturuyor. Gianni bana muzipçe göz kırpıyor ve kulağıma eğilip; “Aşk her an yanında olabilir, burası Portofino” diyor.

Pencerelerinden ateş kırmızısı sardunyalar sarkan, rengarenk evlerin sıralandığı bir rüya ülkesi burası. Tepedeki Splendido Otel’in güzelliği zaten dillere destan. Burası Rihanna’dan Mick Jagger’a dünyaca ünlü yıldızların vazgeçilmez mekanıymış. Çiçekli bahçelerinden geçip terasına çıktığınızda bütün Portofino ayaklarınızın altında. Güneşin limandan süzülerek batışını seyretmekse ömre bedel.

Nefis Kokular Şen Kahkahalar

Sonra hava kararıyor, mumlar yanıyor, müzikle birlikte birbirinden şık kadınlar ve erkekler akşam yemeğine başlıyor. Pesto soslu trofiette Liguria bölgesinin başlangıç yemeği. Bir nevi, fesleğen soslu ev yapımı makarna. Hangi birini söylesem ki, fırında balıkla yanında verilen çam fıstıklı ve zeytinli patates, trenette al pesto yani fesleğen, çam fıstığı, permesan peyniri ve sarımsak soslu makarna, peynir soslu patlıcan, jumbo karidesler, levrek buğlamalar, rokalı pizzalar…

Restoranlar birbirinden neşeli guruplarla dolu. Masalarda her dilden konuşmalar, gülüşmeler. Napoliten şarkılar sokaklara taşıyor, kadehler birbiri ardına çın çın kalkıyor. O kadar belli ki, aşk perisi hâlâ Portofino sokaklarında dolaşmaya devam ediyor.

Bir gece yarısı rüyasında Portofino’dayım, aşkın limanında. Ay çoktan battı, gökyüzünde tek bir yıldız yok. Havada bahara karışmış yağmur serinliği. Sahildeki bir balıkçı sandalına dayanmış, dalgaların sesini dinliyorum. Elimde bir kadeh şampanya. İnanmayacaksınız ama meydandaki barın piyanisti, “I found my love in Portofino” şarkısını söylemeye başlıyor. Bir yağmur damlası düşüyor burnumun ucuna, bir damla da elimdeki kadehin içine. Bir ses usulca kulağıma fısıldıyor: “Rüyalara inanıyor musun?”

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir