Sorumlu Yönetim ve Etik Liderlik

Hafızalarımızdan henüz silinmeyen Volkswagen (2016) vakası, küresel bir markanın üst yöneticilerinin etik dışı davranışının ve buna paralel olarak sorumlu yönetim anlayışından ne kadar uzaklaşabildiğinin örneklerinden yalnızca biri. Tek bir örneğin bile yarattığı kapsamlı olumsuzluklar düşünüldüğünde, işletme hedeflerinin üretkenlik ve kârın çok ötesinde olduğunun, iş süreçlerinin etik, sorumluluk ve sürdürülebilirlikle yürütmenin işletmelere itibar sağlayacağı ve güçlü bir kurum kimliğiyle ileriye götürebileceği aşikardır.

Derginin bir önceki sayısında sorumlu yönetimin organik bir süreç olmadığından ve üst yönetimin adanmışlığının ve tutarlılığının sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda topluma ve paydaşlarına değer yaratabileceklerinden bahsetmiştim. Buradan hareketle, sorumlu yönetimin en önemli bileşeni olan etik liderlik üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi sorumlu yönetim etiketi altında; etik, sorumluluk ve sürdürülebilirlik olmak üzere üç alan birbirine bağlanmaktadır. Bizler de işletmelerin sorumlu yönetim uygulamalarının çalışanlarıyla, paydaşlarıyla birlikte iş davranışlarını nasıl etkilediğini ve bu alanda yaratılan ortak değerin topluma, çevreye katkılarını takip ederiz. İşletmeler sorumlu uygulamalarıyla kurumsal kimliğini güçlendirirken dikkatlerimiz uygulamaya yönelik faaliyetlere, kurumsal söylemlere ve çıktılara çevrilirken, her dönüşüm süreci insan faktörünü gerektirdiğinden İnsan Kaynakları uzmanlarının odağında ise tüm kademelerdeki çalışanları olur.

Sorumlu yönetim çerçevesinde ilgili literatür incelendiğinde, örneğin, Responsible Management Accounting and Controlling: A Practical Handbook for Sustainability, Responsibility, and Ethics başlıklı kitapta, sorumlu yönetimin başarıyla sürdürülmesinde etik liderliğin öne çıktığını görürüz. Yeni milenyumun ilk 10 yılını sarsan finansal kriz ve çok sayıda işletme skandalları, işletme yönetimleri açısından ahlaki dürüstlük eksikliğini; her ne pahasına olursa olsun kısa vadede karlılığın amaç edinilmesini çeşitli örnekleriyle gözler önüne sermişti. Hafızalarımızdan henüz silinmeyen Volkswagen (2016) vakası, küresel bir markanın üst yöneticilerinin etik dışı davranışının ve buna paralel olarak sorumlu yönetim anlayışından ne kadar uzaklaşabildiğinin örneklerinden yalnızca biri. Tek bir örneğin bile yarattığı kapsamlı olumsuzluklar düşünüldüğünde, işletme hedeflerinin üretkenlik ve kârın çok ötesinde olduğunun, iş süreçlerinin etik, sorumluluk ve sürdürülebilirlikle yürütmenin işletmelere itibar sağlayacağı ve güçlü bir kurum kimliğiyle ileriye götürebileceği aşikardır.

İşletmenin bu başarının arkasında; çalışanlarının, müşterilerinin ve diğer paydaşlarının beklentilerinin karşılanması ve etik prensiplerine olan güçlü bağlılık yatar. İlgili akademik çalışmalar da üst yönetimin etik liderliğinin kurumiçi iklimi önemli ölçüde etkilediğini, çalışanların sorumlu davranışlarında katkısının arttığını ve işletmenin finansal ve sürdürülebilirlik performansı üzerinde olumlu etkilerini doğrulamaktadır. Etik liderler, sorumlu yönetim pratiklerini yalnızca kendi iş sınırları içerisinde değil, tedarik zinciri içerisinde yer alan iş ortaklarının faaliyetlerini açısından da değerlendirmekte ve beklemektedir. Hühn ve diğerlerinin (2020) “Practicing management wisely” çalışmasından hareketle, etik liderlerin paydaşlarını yönetsel ve/veya pazardaki gücü yoluyla etkilemeyi amaçlamak yerine, sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda topluma hizmet etmeyi kolaylaştıracak bir çalışma topluluğu yaratabilmeyi hedeflediklerini görmekteyiz. Zira, günümüzde toplumun karşı karşıya olduğu karmaşık sorunlarla (sosyal, ekonomik eşitsizlikler, iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve daha fazlası) etkin bir şekilde mücadele edebilmek için sorumlu liderlik yoluyla değişimi yönlendirmeye kararlı liderlere ihtiyacımız var.

Bu sebeple, kurumun değerlerini ve misyonunu tüm faaliyetlerin merkezinde tutmak, kolektif vizyon doğrultusunda çalışmaya devam etmek sorumlu liderliğin anahtarıdır. Kurumsal başarının hangi ölçütlere göre ölçüldüğünü değiştirmek de oldukça önemlidir; bu da yeni veri girdileri arama sürecini içerir ve finansal ölçütler dışında performansın nasıl değerlendirileceğini yeniden düşünmeyi gerekir. Nitekim, paydaşların, işletmelerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarının orta ve uzun vadede oluşturacağı finansal değeri nasıl etkileyeceği konusundaki bilgi talepleri ve beklentileri artmaktadır. Dolayısıyla şirketlerin finansal performanslarının yanı sıra çevresel, sosyal ve yönetişim risklerini şirket stratejisi ve operasyonlarına entegre edebilmeleri ve kurumsal raporlarını da bu kapsamda hazırlamaları gerekliliği “entegre raporlama” sistemini ortaya çıkmıştır. Raporlara yansıyan bu performans değişkenlerinin işletme ikliminde, İKY pratiklerinde tutarlılık ve adanmışlıkla sürdürülmesi sorumlu liderlik çabalarının sonucudur.

Dünya çapında sorumlu yönetim anlayışıyla pazarlarında öne çıkan işletmelere gelince, Danone, Unilever ve Interface iş felsefelerini iş pratiklerine aktarabilen başarılı işletmelerden yalnızca bazılarıdır. Danone, “One Planet. One Health” mottosuyla çevresel sürdürülebilirlik, sağlıklı yaşamı destekleme ve toplumsal fayda yaratmaya yönelik; su kullanımını azaltma, karbon ayak izini azaltma ve sağlıklı beslenme konularında çalışmaktadır. Unilever’in farklı toplumlardan ve kültürlerden gelen çalışanların iş gücüne katılımını teşvik eden politikaları ve programları da çeşitlilik ve kapsayıcılık açısından sorumlu liderliğe uygun örnektir. Ülkemizde de önemli sayıda işletme ve kuruluş sorumlu yönetim açısından politika ve uygulamalarını geliştirmektedir. Burada esas bakış açısı, işletme üst yönetimlerinin her durumda “tamamen doğru” yapmaktan daha önemlisi, liderlerin farklı bakış açılarını araştırmaları ve mevcut bilgilerle mümkün olan en sorumlu kararı vermeleri, kararlarındaki herhangi bir eksiklik için hesap vermeye hazır olmaları ve ardından liderlik yolculuklarında sürekli gelişim zihniyetiyle ilerlemeleridir.

Kişisel veya kurumsal açıdan sorumlu liderlik, zihniyeti ve uygulamaları kolektifin iyiliğine öncelik verecek şekilde değiştirmekle ilgili olduğundan, doğru olanı yapmanın da bir bitiş çizgisi yoktur, ancak sorunlu yönetim anlayışıyla öğrenen ve deneyimleyen bir organizasyon olmak, ilke ve prensipler doğrultusunda sürekli gelişim içinde olmak önemlidir. İlgili akademik yazın ve iş hayatından örnekler incelendiğinde, etik liderlik unsurlarına dair bazı ipuçları elde etmek mümkündür ve daha iyi bir dünya yaratmaya katkı sağlamamız hiç de imkansız değildir.

Öncelikle kişinin kendi inanç ve değerler sisteminin evrensel etik değerlere uygun olması önemlidir. İş hayatında, kararlar evrensel olarak kabul edilebilir ilkelere göre alındığında daha adil ve doğru kararlar alınabilir. Çalışanların insan haklarına saygı göstermek, adaletli ve insan onurunu zedelemeyecek şekilde çalışma koşulları sağlamak Kant felsefesinin kabullerinden biridir. Söylenenin aksine izleyicilerin davranışı dikkate aldıkları ve değerlendirdiklerini dikkate alırsak, tutum ve davranışlarımızla örnek davranış sergilemek ve rol model olmak da etik liderliğin gereklerindendir. Etik liderlik dürüstlük, adalet, sorumluluk ve şeffaflık ilkelerine dayanmaktadır. Sorumlu liderliğin öncelikli becerilerinden biri de empati kurma ve etkili iletişim becerilerine dayanır. Çalışanların, iş arkadaşlarının ihtiyaçlarına, beklentilerine duyarlı olmak ve onlara sorumlulukla destek olmak kişisel olarak bizlerin gösterebileceği sorumlu etik liderlik becerileridir.

Pek tabidir ki, işletme içerisinde sorumlu yönetim anlayışı yalnızca üst yönetimin gayreti ya da adanmışlığıyla kurum kültürüne yerleşemez, insan kaynakları profesyonellerinin sorumlu yönetim felsefesinin çalışanlar tarafından içselleştirilmesini kolaylaştırmada, sorumlu iklimin yaratılmasında katkıları yaşamsal önemdedir. Bir sonraki yazımda İK uzmanlarının kilit rolüne değinmek üzere hoşça kalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir