Başarı, potansiyeli ortaya koymaktır

Hepimizde farklı alanlarda başarı potansiyeli mevcut. Ancak çocukluk döneminde nasıl bir ailede büyüdüğümüz, çevresel etmenler, fiziksel ve duygusal ihtiyaçların karşılanması bu potansiyeli açığa çıkarma konusunda bir baz etkisine sahip. Kendini tanıma, güçlü yönlerinin ve gelişim alanlarının farkında olma, potansiyeli anlama yolunda önemli adımlardır.

Gelin yazıya bir soruyla başlayalım. Başarı sizin için ne anlama gelir? Cevaplar herkese göre farklılık gösterecektir. Başarı kimi için iyi bir lokasyonda ev sahibi olmak, kimi için son model bir araba, kimi için marka ürünler alabilecek kadar para kazanmak, bazıları için maraton koşmak, bazısı için de bir haftada iki kilo vermek… Liste böyle uzayıp gider. Gördüğünüz gibi başarı olarak tanımladığımız durumlar hepimizde farklı anlamlar buluyor. Çünkü hepimizin aile geçmişi ve tamamlanmış ya da tamamlanmamış ihtiyaçları farklı.

Psikolojide başarı, var olan potansiyeli ortaya koymaktır.

Hepimizde farklı alanlarda başarı potansiyeli mevcut. Ancak çocukluk döneminde nasıl bir ailede büyüdüğümüz, çevresel etmenler, fiziksel ve duygusal ihtiyaçların karşılanması bu potansiyeli açığa çıkarma konusunda bir baz etkisine sahip. Kendini tanıma, güçlü yönlerinin ve gelişim alanlarının farkında olma, potansiyeli anlama yolunda önemli adımlardır. Güçlü yönlere odaklandığımızda ve üzerinde daha fazla çalışarak gelişmesini sağladığımızda başarı kaçınılmazdır. Önemli bir nokta da şu; biz çoğu zaman başarısız olduğumuzda başımıza geleceklerden endişe duyarız. “Başkaları ne der, başarısız olduğumda ya içinde bulunduğum gruptan dışlanırsam, başarısız olduğumda ailem beni sevmezse” gibi çocukluk endişelerimizi yetişkinliğe taşıdığımız için “zaten ben başarılı olamam ki” diyerek hata yapmaktan kaçınarak bazen hiç başlamamayı ya da ertelemeyi seçebiliyoruz.

Asıl korktuğumuz başarısız olmak mı? Yoksa başarısız olduğumuzda başımıza gelebileceklerden duyduğumuz endişe mi? Konu başarı olduğunda erteleme davranışı en sık karşılaşılan problemlerden olabiliyor. Sonuca giden yolda üretmeye, eyleme geçmeye cesaretimiz yoksa başarı çoğu zaman gelmiyor.

Başarının eylemle ve eyleme eşlik eden sabırla geldiğini gösteren güzel bir hikayeyi paylaşmak isterim. Bambu Asya’da, yoğun olarak da Çin’de, yetişen bir bitkidir ve yetişme hikayesi şöyledir: Önce bambu tohumları ekilir, gübrelenir, sulanır. Tüm bakımları yapıldığı halde birinci yılda bir değişiklik gözlenmez. Bakımları devam eder ve ikinci yılda da sonuç alınamaz. Hatta bakım devam ederken üçüncü ve dördüncü yıllarda da bitkide bir değişiklik olmaz, ta ki beşinci yıla kadar. Beşinci yılın sonlarına doğru bambu filizlenmeye başlar ve altı hafta gibi bir sürede yaklaşık 30 metre boya ulaşır.

Eğer öncesindeki beş yıllık çalışma olmasaydı ya da başarısız olmaktan çekinerek süreç yarım bırakılsaydı başarıya ulaşmak pek mümkün olmazdı, siz ne dersiniz?

MÜKEMMELİYETÇİLİK Mİ BAŞARI ODAKLILIK MI?

Çok karıştırılan başka iki kavram da mükemmeliyetçilik ile başarı odaklı olma davranışıdır.

Mükemmeliyetçilik, en genel tanımıyla bireyin kendisi için yüksek beklentiler ortaya koyması ve bu beklentilere ulaşmak için kendisine acımasızca davranması olarak ifade edilir.

Çocukken neredeyse yaptıkları her davranışta “sen yapamazsın, beceremezsin” şeklinde yetersizlik pompalanan ya da “yemeğini yemezsen televizyon izleyemezsin, sınavını geçersen dondurma yiyebilirsin” gibi ilgi ve sevgi görmesi şarta bağlanan, olduğu haliyle değer görmeyen çocukların yetişkinlikte mükemmeliyetçi davranış tarzını benimsemeleri olasıdır. Yetişkinlikte de ancak mükemmel olunursa başkalarından değer göreceği inancı ile kusursuz olma çabalarını sürdürürler. Bu inanç kişide; başarısız olma kaygısı, erteleme davranışı, kaçınma gibi davranışlara yol açabilir.

Mükemmeliyetçi kişilerin genelde başarıları kendilerine yetmez ve başarısızlıklarına odaklanma eğilimleri daha yüksektir. Hata yaptıklarında kendilerine fazlasıyla yüklenirler. Bazı durumlarda en iyi olma ya da kusursuza varma çabasıyla veya “ya başaramazsam” kaygısıyla bu kusursuza giden yolda zamanında başlasalar bile işleri zamanında bitirmekte güçlük yaşayabilirler.

BAŞARILI OLDUĞUMUZU NASIL ANLARIZ?

Yaptıklarımız başarı getirdiyse ve biz hâlâ kendimizi tam olarak başarılı veya yeterli görmüyorsak, başaramadıklarımıza odaklıysak ve çoğu zaman buna suçlama davranışı da eşlik ediyorsa burada kendini başarılı görmekten söz etmek zordur. Psikolojik sağlıklılık açısından kişinin önce öz farkındalıkla kendi başarılarının değerini bilmesi önemlidir.

Başarılı olduğumuzu yaşadığımız kişisel tatmin ve doyum hissinden anlarız. Yaptığımız işin sonunda tam ve tamamlanmış hissederiz, hatta buna kendini takdir davranışı da eşlik eder. Ayrıca başarılı kişiler; başarısızlıkları karşısında yılmazlar ve bunlardan ders çıkarırlar, zaman zaman başarısız olmanın olağan bir durum olduğunu ayrıca gelişim ve değişim açısından fayda sağlayacağının farkındadırlar.

KENDİ KENDİMİZE NELER YAPABİLİRİZ?

Burada pozitif psikolojinin önderlerinden Martin Seligman’ın orijinali 3P (personalization, permanence, pervasiveness) olan ve dilimize 3K olarak çevrilen bakış açısı yaklaşımını hatırlatmak isterim: Yaşanan durum kalıcı mı, kapsamlı mı ve yalnızca benimle mi ilgili, ayrıca ilave olarak kişisel gayretimle nasıl çözebilirim?

Kalıcılık, kötü bir durumun sonsuza kadar süreceğini düşünmektir. Aksiliklerin geçici olduğunu düşünenler, geleceği kabul etme ve ona uyum sağlama konusunda gelişmiş yeteneklere sahiptir.

Kişiselleştirme, soruna neden olabilecek ve çoğu zaman elimizde olmayan diğer etkenleri düşünmek yerine sorunun her zaman kendimizde olduğunu ya da yaşadığımız durumların yalnızca bizim başımıza geldiğini düşünmektir. Yaşanan durumda dış etkenlerin de etkisi olduğunu fark etmek ya da yaşanan bu durumun daha önce milyonlarca kişinin başına geldiğini bilmek, kendimize yüklediğimiz suçlama ve eleştirileri en aza indirmemizi sağlar.

Kapsam ya da yaygınlık, kötü diye adlandırdığımız bir durumun yalnızca bir alanda meydana geldiğini kabul etmek yerine, hayatınızın tüm alanlarında geçerli olduğunu düşünmektir. Kötü durumların yaygın olduğunu düşünen kişiler, yaşamlarının tüm alanlarının etkilendiğini hissederler. Bu, hayata devam etmeyi zorlaştırabilir.

Bir örnekle konuyu daha açık hale getirebiliriz. İşinde bazı problemler yaşayan bir kişi şu şekilde düşünmeyi seçebilir: İşimde başarılı değilim (kişisel), asla terfi edemeyeceğim (kalıcı), evde de değer görmeyeceğim (kapsamlı).

Şimdi gelin, bu bakış açısını değiştirmeyi ve yaşanan zorlayıcı durumu yeniden çerçeveleyip tanımlamayı deneyelim: “Zorlayıcı hedefleri olan bir kurumda çalışıyorum ve zaman zaman bazı konularda başarısızlık yaşadığım oluyor, kendimi zaman zaman başarısız görmem normal bir durum. İşimde genel olarak başarılıyım ve iyi yaptığım pek çok alan da var. Kendimi geliştirerek başarısız olduğum konuları aşabilirim ve terfi yolunda ilerleyebilirim. Bu yaşanan durum yalnızca mevcut işimle ilgili. Hayatımda; sosyal ilişkilerim, ailem, hobilerim gibi başarılı olduğum pek çok alan var.”

Bu yaklaşımı uygulamak dışında, daha fazla başarılarınıza odaklanabilir, hatta bununla ilgili başarı günlüğü tutabilirsiniz. Küçük ya da büyük demeden başarılı olduğunuz anları fark etmek sizi başarı yolunda daha da özgüvenli kılacaktır. Ayrıca kişisel SWOT (strengths, weaknesses, opportunities, threats) analizi yapmak başarılı olma potansiyeli yüksek alanlarınızı anlamak ve geliştirmek için yararlı yöntemlerden bir diğeridir.

Ya siz, potansiyelinizin farkında mısınız?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir