Üçüncü dünya savaşının 2020 yılının Şubat ayında Facebook üzerinden yürütüldüğünü söylesem ne derdiniz? Evet, tek bir merminin atılmadığı, tek bir insan kaybının olmadığı bir savaş. Takipçilerin ve sosyal medya kullanıcılarının asker olduğu bu savaşta, mermiler ise like’lar, yorumlar ve paylaşımlar.
Geçtiğimiz senelerde dünyanın prestijli araştırma merkezlerinden biri, raporunda, Türkiye’de 2015-2019 yılları arasında atılan tweet’lerin yüzde 50’sine yakın bir miktarının sahte olduğunu açıklamıştı. Hemen akabinde bağımsız araştırmacılardan oluşan bir topluluk, Twitter’da her yedi hesaptan sadece birinin insan olduğunu iddia etti. Hodri meydan dediğimiz Twitter’da böylesi bir bilgi kirliliği, dezenformasyon ve manipülatif bilginin varlığı çok da gündemimize girmedi. Covid-19’un kapanışa neden olduğu 2020 yılının Nisan ayında, Stanford Üniversitesi İnsan Merkezli Yapay Zeka Enstitüsü (HAI), insanlığın pandemiden daha kötüsüyle mücadele ettiğini duyurdu: İnfodemi. Yanlış, kirli ve manipülatif bilgi sayesinde insanlık, bilgiye kolaylıkla eriştiğini zannederken aslında büyük bir girdaba girmişti. Üstelik mesele sadece yanlış, kirli, manipülatif bilginin öğrenilmesi ve gerçeğin yerini kurguya bırakması değildi. Mesele, bunun yeni nesil bir savaş taktiği olarak kullanılmasıydı.
Üçüncü dünya savaşının 2020 yılının Şubat ayında Facebook üzerinden yürütüldüğünü söylesem ne derdiniz? Evet, tek bir merminin atılmadığı, tek bir insan kaybının olmadığı bir savaş. Çin ve Amerika, kaynağını doğrulamanın neredeyse imkansız olduğu haberleri ardı arkasına paylaştılar. Askerler ise, aynı haberin farklı sonuçlarına inanan takipçiler, sosyal medya kullanıcılarıydı. Mermiler yerine like’lar, yeniden paylaşımlar ve yorumlar havalarda uçuştu. Örneğin, Çin medyası “33 yaşındaki koronavirüslü anneden sağlıklı bebek dünyaya geldi” derken, aynı haber Amerikan basını tarafından “dünyanın en genç Covid hastası doğdu” şeklinde servis edildi. Milyonlarca insan hangi sonucu daha gerçekçi buluyorsa ona tepki verdi, onu yaydı. Hür irade yeni ve daha ağır bir darbe alırken, böylece gerçek, yerini kurguya bıraktı.
HAYALİ ÜLKEYE SİBER SALDIRILAR
NATO, 2010 yılından beri Lock Shields harekatı düzenliyor. 30’dan fazla ülke eş zamanlı olarak siber bir tatbikatta mavi takımlarını güçlendiriyor. Bu harekata 2014 yılında Berylia Senaryosu eklendi. Sanal bir ada ülkesi yaratıldı. Siber kalkanları güçlü, ileri seviye drone teknolojisine hakim bu hayali ada ülkesi, “ekstrem siber tehditlere karşı nasıl dayanır” sorusunu kritik bir savaş oyununa dönüştürdü. Geçen sene Berylia’ya ait 5 binden fazla siber sistem, 4 binden fazla siber saldırıya maruz kaldı. Berylia tatbikatına katılan takımlar hem savunma hem saldırı tarafında inanılmaz bir tecrübe kazandılar. Bu savaş oyunu bu noktaya kadar zaten ilginçti ancak birkaç yıl önce daha da ilginç hale geldi: Crimsonia Senaryosu.
Bir ülkenin siber sistemlerine saldırarak, ciddi bir kaosa neden olabilirsiniz ancak bunun belli bir maliyeti var. Üstelik saldırı altındaki ülke, kendi siber uzmanları ile karşılık verebilir ve saldıran taraf bir anda kendini savunan tarafa dönüşebilir. Peki ya saldırdığınız şey bir siber sistem değil de bir zihin olursa? Crimsonia Senaryosu; Berylia ada halkının bilginin yanlış, kirli ve manipülatif hale getirilerek kendi hükümetine karşı kışkırtılmasını barındırıyor. Locked Shields’a katılan takımlar neredeyse beş yıldır aynı senaryoyu deneyimliyorlar. Çünkü saldırıya maruz kalan bir siber sistemi düzeltmek, eski haline getirmek mümkün. Peki ya aynı düşünceye/kurguya inanmış olan zihinler? Böylesi bir topluluğu, yani ikna olmuş zihinleri düzeltmek, eski haline getirmek, kurgunun yerine gerçeği göstermek ne kadar olası? Hele de sosyal medyanın bu kadar aktif kullanıldığı bir dönemde…
Blokzincir (Blockchain) kelimesini duyunca herkesin aklına ilk gelen şüphesiz Bitcoin, dijital para kavramları oluyor. Ancak bu teknoloji maddi bir kazancın çok ötesinde bir güce sahip: Bilginin/verinin doğrulanması gücü. Evet, bu teknoloji ile yığınla akan veriden, kurgu ve gerçeği ayıklamak mümkün. Üstelik bu ayıklama “kitlesel imha silahı” yerine “kitlesel ikna silahı”nın denendiği bu dönemlerde acil bir ihtiyaç.
Birkaç yıl içinde çeşitli yönetsel koltukları yapay zekaya devredeceğiz. Bu, bir ülkenin kritik bir siber sisteminin yönetilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir şirketin CEO yardımcısı şeklinde de kendini gösterecek. Bu anlamda Asya pazarında başarılı denemeler mevcut. Gelen veriden öğrenen, onu analiz ederek karar kuralları/çıktılar üreten yapay zekanın, Crimsonia Senaryosu’nun bir başka versiyonuna maruz kaldığını hayal edelim. Yanlış, manipülatif, kirli veriden öğrenen ve sonuç üreten yapay zeka, bir şirketi, bir ülkeyi nasıl bir kaosa sürükler?
İster insan ister makine (yapay zeka) olsun, siber dünyada ikna edilen her varlık, ülkelerin ve şirketlerin yeni yok edicisi (terminatörü) konumunda. Bu yönde kitlesel bilinci sağlamaya ek olarak alınabilecek ek tedbir ise blokzincir teknolojilerinden geçiyor.
Tam şimdi, şu anda şunu düşünün: Bastığınız o like, reshare butonu ile hem bir insanın hem de bir makinenin (yapay zekanın) sinir hücresini ikna ederek gerçeği imha ediyorsunuz.