Teknolojik Bağımlılık ve Nomofobi

Kullandığımız her elektronik aygıt, günlük yaşantımızdan belirli bir zaman dilimini alıp götürüyor. Temel amacı dışında kullanmaya başladığımız her bir aygıt, insanlığımızdan ve sağlığımızdan da bir şeyler götürüyor.

 Üretilen tüm elektronik cihazların giderek küçülmeye başlaması ve taşınabilir hale gelmesi bizi nasıl etkiliyor? Bu sorunun doğru yanıtını bulabilmek çok önemli. Her geçen gün hayatımızda daha fazla yer kaplayan ileri teknoloji içeren ürünlerin bize maliyeti tam olarak nedir, hiç düşündünüz mü? Bilişim teknolojilerindeki olağanüstü gelişmeler iş dünyasında da farklı bir boyut oluşturuyor. Örneğin, artık küresel şirketlerin dosyalama sistemleri ve veritabanı arşivi tamamen sayısal ortamda tutuluyor ve sürekli yedekleniyor. Kırtasiyeciliği ve zaman kaybını yok eden bu sistem bazı dezavantajlara da sahip. Eğer bilgiler periyodik olarak yedeklenmezse, daha sonradan oluşacak bir bilgi kaybı durumunda şirketin zararı çok büyük olabiliyor. Bu anlattığımız durum özellikle bankaların veritabanları için geçerli. Mevcut ekonomik sistem içerisindeki dalgalanmalardan şiddetli şekilde etkilenen ve teknolojik altyapıya önem veren tüm sektörlerde geçerli olan çok önemli bir kural var; zaman, nakit parayla eşdeğerdir. Yapılacak işlemlerin çok hızlı ve hatasız gerçekleşmesi için her türlü önlemin alınması gerekir. Kalifiye elemanların da denetimi eşliğinde üretim veya hizmet sürecinde ani kararlar alınıp hemen uygulamaya geçiliyor. Benzeri şekilde, Ar-Ge departmanı dediğimiz araştırma merkezlerinde de yeni teknolojilerin hayata geçirilmesine yönelik çok kapsamlı ve maliyetli çalışmalar yeni ürün veya hizmet süreçlerini ortaya çıkarmayla ilgili olarak yapılandırılıyor. Aslında şirketlerle ilgili teknoloji kullanımının yoğun olması bizim asıl problemimiz değil. Gerçek sorun bunların çok daha ötesinde olan başka bir konu; taşınabilir cihazların bu denli ucuzlaması ve yaygınlaşması acaba bizim lehimize bir durum mu, yoksa farkında olmadan telafisi olmayan bir hata mı yapıyoruz?

DİJİTAL HAYATLA ENTEGRASYON

Çok basit örnekler sayesinde yeni gelişmelerle ilgili kristal netliğinde düşüncelere sahip olabiliriz. Cep telefonları, OLED televizyonlar, akıllı saatler, diz üstü bilgisayarlar… Hepsi de teknoloji meraklısı tüketicileri cezbeden ürünler. Özellikle de belirli bir gelir seviyesinin üzerindeki insanlar için paralarını tüketebilecekleri özel bir alan da diyebiliriz. Ülkemizde birçok çalışan, daha kendi gelir seviyesini dengeleyemezken, pahalı elektronik eşyalar satın alarak büyük borca girebiliyor. Bunun temelinde yatan sebeplerden ilki, prestij sağlama arzusu. Diğeri ise ihtiyaç. Unutmayın, hiçbir elektronik eşyaya “gerçekten” ihtiyaç duymayız. Üretici firmalar bizim zihnimizde bu ürünlere karşı “ihtiyaç olduğu” duygusunu hissettirmeye çalışırlar. Bu ürünleri satın aldığımızda, aslında bizden ilgi isteyen ufak elektronik çocuklarımız olur. Cep telefonunuzu şarj etmezseniz size küser, sizinle görüşmez. Plazma televizyonunuzun ekranına ufak bir darbe vurursanız camı kırılır, size hiçbir şey göstermez. İşyerindeki fotokopi makinenizi sık sık bakıma sokmak zorundasınızdır, aksi takdirde ofis işleri yürümez. Her bir cihaz, harcanan ekstra zaman anlamına geliyor. Evet, fonksiyonları sayesinde hayatımızı kolaylaştırdıkları da bir gerçek; eğer yerinde kullanırsak! Ayrıca hiçbir elektronik eşyaya gerçekten “sahip” olamayız. Her eşyayı sadece belirli bir süre için kiralarız. Örneğin, bir cep telefonu satın aldığımızda bu ona sahip oluyoruz anlamına gelmez. Sadece o telefonu 3-4 yıl süresince, yani ekonomik ömrünü dolduruncaya kadar kiralıyoruz demektir. Aldığımız ürünleri böyle değerlendirirsek, daha bilinçli alışveriş yapma imkanımız da olur.

NOMOFOBİ

Tüm bunların ötesinde yakın zamanda belirgin bir şekilde ortaya çıkan bir rahatsızlıktan da bahsetmemiz gerekiyor. Nomofobi (‘no mobile phobia’nın kısaltması), çalışan bir cep telefonuna sahip olmamaktan duyulan korku veya kaygı anlamına gelen bir kelimedir. Zihinsel sağlıkta sorunlu dijital medya kullanımının bir semptomu veya sendromu olarak kabul edilmiştir. Nomofobi, bireyin cep telefonuna erişememe korkusu nedeniyle kaygı yaşadığı durumlarda ortaya çıkar. “Tekno-stres” terimi, depresyon gibi psikolojik duygu-durum bozuklukları da dahil olmak üzere izolasyona girerek yüz yüze etkileşimlerden kaçınan bir kişiyi tanımlamanın başka bir yoludur. Kaygı; cep telefonunun kaybı, sinyal alımının kaybı ve cep telefonu pilinin bitmesi gibi çeşitli faktörler tarafından tetiklenir. Nomofobinin bazı klinik özellikleri, cihazı dürtüsel olarak, sosyal iletişimden korunma veya geçiş nesnesi olarak kullanmayı içerir. Gözlenen davranışlar arasında internet erişimi olan bir veya daha fazla cihaza sahip olmak, her zaman bir şarj cihazı taşımak ve cep telefonunu kaybetmeyi düşünürken endişe duyguları yaşamak sayılabilir. İnsanlar genellikle cep telefonlarını aşırı kullandıklarında uykularını azaltırlar. Uyku eksikliği, depresyona ve bakım eksikliğine yol açabilir, bu da insanları cep telefonlarıyla şımartmaya istekli hale getirir. Çeşitli araştırmalar, cep telefonlarına bağımlılığın olumsuz zihinsel sağlıktan kaynaklandığını göstermektedir. Diğer insanlarla karşılaştırıldığında uyku süreleri daha kısa olacak, telefonu ne kadar uzun süre kullanırlarsa depresyonları o kadar şiddetli olacaktır. Cep telefonu kullanımındaki artış, benlik saygısı ve baş etme yeteneğindeki düşüşle ilişkilidir. Nomofobinin diğer klinik özellikleri, insanlarla yüz yüze etkileşimlerin önemli ölçüde azalması, yerini teknolojik arayüzler aracılığıyla iletişim için artan bir tercihe bırakması, cihazı uyurken ve asla kapatılmadığında erişilebilir durumda tutması ve sık sık telefon ekranına bakmasıdır. Havaalanları, akademik kurumlar, hastaneler ve iş yerleri gibi cep telefonu kullanımının kısıtlandığı toplu ortamlarda birey tarafından kaygı ve strese bağlı mantıksız ve aşırı tepkiler yaşanabilir. Cep telefonuna bağlanma belirtileri arasında cep telefonuyla uyuma dürtüsü de yer alır. Bir cep telefonu aracılığıyla iletişim kurma yeteneği, bireye gönül rahatlığı ve güvenlik sağlar. İleri düzey bir nomofobi her insanın mental sağlığını doğrudan etkileyebilecek ciddi bir probleme dönüşebilir.

Kullandığımız her elektronik aygıt, günlük yaşantımızdan belirli bir zaman dilimini alıp götürüyor. Sadece bir bilgisayarın açılması bile bize bir dakika kaybettiriyor. Örneğin, dizüstü bilgisayarınızı çantasından çıkarmak, şarja takmak ve açmak bile ciddi bir süreç. Belki de bu süreci her gün defalarca yaşıyoruz. Arkadaşlarımızla veya ailemizden birisiyle sohbet etmek yerine bir nesneye bu kadar zaman ayırmamız doğru mu? İşte bu noktada kendimize bir soru sormamız gerekiyor: Hayatımızı kolaylaştırması beklenen elektronik cihazlar, bizi yaşamdan neden bu kadar uzaklaştırıyor? Temel amacı dışında kullanmaya başladığımız her bir aygıtın insanlığımızdan bir şeyler koparıp götürdüğünü asla unutmamalıyız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir