Sanat nerede başlar, nerede biter? Yapay zeka bunun neresinde?

Yapay zeka tarafından üretilen sanat, yaratıcılığın uzun süredir kabul edilen parametrelerini öldürüyor mu yoksa onlara meydan mı okuyor? Sanatta hiçbir zaman bir tanım üzerinde tam olarak karara varılamadığı çok olmuştur. Ancak çok net bilinen bir şey şu ki, yapay zeka devrimi sanatın, yaratıcılığın, medyanın ve yaşamın dayandığı ekseni değiştirecek.

2010-2015 yıllarında yazılan ve 2025- 30 yıllarında gelecekteki yaşamı betimleyen senaryolarda yer alan teknoloji bölümlerinde yapay zeka ile ilgili olarak, yaklaşık Kasım 2022 tarihinden bu yana dünyayı kasıp kavuran ve “üretken yapay zeka” olarak tanımlanan ChatGPT’den hiç kimsenin bahsetmiyor olması şaşırtmakla birlikte, bugün yaşadığımız “yapay zeka kuşatması”nı en meraklı, en heyecanlı, en yaratıcı, en belirsiz kavram karmaşasının en yoğun olduğu günler olarak hatırlayacağız.

Yapay Zekanın Ürettiği Tablo Ne Kadar Sanat?

İnternette, sosyal medyada ve özgün sanat galerileri ya da sahnelerde yer alan yapıtlar, yapaylığın artarak öne çıkacağı umut verici ama giderek tehlikeli hale gelen bir çağın başlamasına yardımcı olacak. Bu da doğal olarak, konuyla ilgili tüm tanımların yeniden düşünülmesi, derlenmesi ve tartışılması gereğini gündeme getirecek.

Üretken yapay zeka; ışık hızında hareket ediyor, öyle öngörülemez bir hız ki ona ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Yapay zeka ve sanat etrafındaki tartışmanın önerdiği şey, insan ve makine dünyalarının bulanıklaştırılmasından çok daha fazlası. Örneğin, geleceğimizin ne kadar gerçek ve özgün olmasını istediğimizdir diyebilir miyiz? Bir yandan üretken yapay zekayı yepyeni özgün bir boyut olarak görenler ve yaşayanlar, diğer yandan da yapay zekayı “robot” kelimesinin içine sıkıştırıp, tüm olanların gerçekliğini ve geleceğe olan etkisini kabul etmekte direnç gösterenler ya da “biz zamanında…” ile başlayan cümlelerle kendi geçmişlerinde yaşamaya devam edenler gibi iki derin kutup söz konusu.

Neredeyse her türlü fantastik ya da estetik görüntüyü hayal edebilen açık kaynaklı bir görüntü oluşturucu olan Stable Diffusion kullanılarak oluşturulan bir yapıt bugünlerde sanat çevrelerini olduğu kadar toplumun da ciddi bir bölümünü meşgul ediyor. Stable Diffusion, yaşanmış gerçekliğin sınırlarını genişletmeyi, yaşam ve sanata dair tüm sabit kavramları esnetmeyi amaçlıyor. Görüntü üzerinde kullanılan bir diğer derin öğrenme aracı olan ControlNet, kullanıcıların görüntünün sınırlarıyla daha da fazla ilgilenmesine olanak tanıyarak görüntüye dokusal ve tonsal ağırlık katabiliyor. Yaratıcılarına göre ControlNet’in sinirsel mimarisi, kullanıcıların “kenarlar, derinlik, bölümleme ve insan pozu” ile oynamasına olanak tanıyor.

Peki bunun anlamı nedir? Üretken yapay zeka araçları aracılığıyla bir görüntüye yüklenebileceklerin sonu yok gibi görünüyor. Eğer sanatın bir portal olması gerekiyorsa, geleceğin sanatının tek bir çıkışı değil, bizi bildik geçmişlerden daha tuhaf, daha öngörülemez bir geleceğe götürecek sınırsız çıkışları olmalı. Yapay zekanın ilk günlerinde deneyimlediğimiz bu geçiş, her birimizin farklı derecelerde yaşadığı rahatlık ve rahatsızlık gerçekliğiyle ilişkimizi test edecek.

Bir sanat galerisinde yapay zeka ile yapılmış yapıtları görenlerin “en üzücü şey bunun yapay zeka olması” yorumlarına ne demeli? Doğaldır ki, herkes aynı fikirde değil. Deepfates.com, “Bu aslında en havalı şey” diye yanıt veriyor bu görüşlere. Bu, Üretken yapay zekanın bir başka sonucudur. Çevremizdeki her şeyi değiştiriyor. Bir tür insanlık dışılık, internetteki görselleri toplayan ve derleyen sinir ağı modellerine dayanan illüstrasyon, fotoğraf ve tasarımın yapısını giderek daha fazla belirleyecek; güvenilirlik, doğruluk ve özgünlükle ilgili endişeler ise artacak. İşte, bu nedenlerle de gelecekteki yapay zeka ya da merakla ve bir o kadar da endişe ile beklenen “yapay genel zeka”nın etiğinin, hukukunun ve kanununun bugünden ele alınmasının gerekliliği birbirinden çok farklı ortamlarda, akademide, iş dünyasında ve çeşitli platformlarda tartışılıyor ve tartışılacak. ABD Telif Hakkı Bürosu, ödüllü bir yapay zeka sanat eserini, insan yazarların bulunmaması nedeniyle telif hakkı için uygun bulmadı. Çalışmanın arkasındaki Coloradolu sanatçı Matthew Allen, davasına federal mahkemede itiraz etmeyi planlıyor. “Game of Thrones”un yazarı George R. R. Martin’in de aralarında bulunduğu 17 yazar telif hakkı ihlali nedeniyle OpenAI’ye dava açıyor ve OpenAI’nin sisteminin “kitlesel ölçekte sistematik hırsızlık yaptığını” iddia ediyor. Diğer yandan ülkemizde sayısı küçümsenmeyecek bir grup sanatçı yapay zekaya, eserlerini izinsiz kullandığı için telif hakkı davaları açıyorlar.

Yine ülkemizden bir başka örnek vermek gerekirse, yeni medya sanatçısı ve tasarımcı olarak tanınan Refik Anadol’un dünyanın en önemli köşelerinde yer bulan yapıtlarına, eleştirmenlerin, hayranlıkla seyretmelerine rağmen kendilerini ifade edecek doğru kelimeleri bulamadıkları röportajlara ne demeliyiz? Burada yapay zeka kullanıldığı için bu sanat sayılamamalı mı?

Yapay zeka tarafından üretilen sanat, yaratıcılığın uzun süredir kabul edilen parametrelerini öldürüyor mu yoksa onlara meydan mı okuyor? Tüm sanatın söylemsel bir durumda var olup olmaması gerekliliği sık sık merak edilir, sorgulanır; hiçbir zaman bir tanım üzerinde tam olarak karara varılamadığı çok olmuştur. Ancak çok net bilinen bir şey şu ki, yapay zeka devrimi sanatın, yaratıcılığın, medyanın ve yaşamın dayandığı ekseni değiştirecek. Bunu merakla, heyecanla umutla bekleyenlerin yanı sıra bir yandan da giderek tehlikeli hale gelen bir yapaylık çağını başlatacak olmasından ciddi şekilde endişelenenler, hatta bunun durdurulmasını savunanlar da olacak. Bu yeni sanat sorgulanabilir olsa bile gündemi değiştirecek ve yaratıcı anlam hakkındaki tüm soruları yeniden şekillendirecek, orijinallik konusundaki bir tartışmayla devam edecek. Peki bu ne kadar gerçek? Bazıları bunu merakla irdelerken, bazıları yapay zeka devriminin getireceği her şeyden şimdiden bıkmaya başladı bile. Yapay zekanın yaratıcı ile yaratılan arasında, sanat ile izleyici arasında bir aracı görevi görmesine izin vermek, fikirlerini onlara yansıtsa bile insanları yaptıklarından ayırır şeklindeki bir düşünceden yola çıkılırsa, bazen bu bölünme bir uçurum gibi görünebilir. Ama sanatın varlığı hâlâ yaratıcılarından parçalar taşıyor tanımı konuşuluyorsa, sanat, en yapay biçimde üretilmiş haliyle bile, hâlâ bir portal olabilir, fantezilerimizi renklendirebilir ve bugün ile daha iyi, daha yeni bir yarın arasında bir köprü görevi görebilir.

Toplumda karşılaşılan bir başka sorunsal da yapay zekanın yaptıklarını ilk kez oluyormuş gibi algılamak, bunu sorgulamak ve yasaklanmasının talep edilecek noktaya kadar gelmesi için gösterilen direnç olacak. Bunun değişimi için de insanlar 2-3 kuşak yaşam sürecinde yapay zeka ile iç içe olacak, kullanacak ve yaşamının ayrılmaz bir parçacı olarak içinde konumlanacak.

Bir metaforik soru ile sizleri yapay zeka ile baş başa bırakayım: ChatGPT çıktıktan bir süre sonra öğretmenler, sınıflarındaki çocukların ev ödevlerini ChatGPT’ye yaptırdıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu savunmaya ve şikayet etmeye başladılar. Bir hatırlayalım mı; ilkokula yeni başlayan çocuğun, öğretmeninin verdiği ev ödevlerini evde yapan anne/baba yapay zeka mıydı, doğal zeka mıydı? Bu, öğretmenler tarafından kabul edilemez bir durum muydu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir